Malatya’da özel şirketler hariç kurumsal olan bir tane resmi kurumumuz yok maalesef!
Bu işin ideolojisi, inancı veya kimliği fark etmiyor!
Belirli koltuklara atanan veya seçilen kim varsa akraba kayırmacılığını (Nepotizm) kendinde bir hak görebiliyor.
Bunu bilim üreten üniversitelerde de görebiliyoruz, ilim üreten kurumlarda da görebiliyoruz, siyaset üreten kurumlarda da proje üreten kurumlar da görebiliyoruz.
Nepotizm maalesef 3. Dünya ülkeleri gibi bizim de olmazsa olmazımız olmuş hatta nepotizmi kurumsal bir hale getirmişiz.
Akraba cumhuriyetine dönmüş bu şehirde akrabasını işe aldırtmayanlara “keriz” gözüyle bakar olmuşuz!
Bizim gibi 3-5 delinin dert edinmesiyle nepotizm hastalığından kurtulmamız imkansız!
Yeşilyurt Belediyesi’ni skandallarla anılmasının birinci baş aktörü Mehmet Çınar aday gösterilmeyince belki bi şeyler düzelir diye bakmıştık.
Her türlü haltı işleyip bir yaptırım uygulanmayınca bu ülkeye karşı umudumuz tükenir.
Mehmet Çınar için durum biraz farklıydı.
En azından siyasi partisi tekrar aday göstermemişti.
Fakat yeni gelen ekip bu skandalları görerek bir nevi tecrübe edinerek o koltuklara oturdu.
Yeşilyurt Belediye Başkanı İlhan Geçit, seçim sürecinde diğer tüm adaylar gibi milletin hoşuna giden ne varsa söyledi.
Belediyelerin nasıl olması gerektiğini söylerken aslında geçmişte yapılan hataları yapmayacağını vurguluyordu.
Peki ne oldu?
Halkı önceleyen bir tutum görüyor muyuz?
Hadi diyelim ki daha 4 ay oldu, kredisi tükenmedi.
Peki bir belediye başkanı, başkan yardımcılarının tutumundan sorumlu değil midir?
Bi kere bu yeni seçilen belediye başkanları şunu iyi anlamalıdır.
İyisiyle-kötüsüyle bir belediye başkanı kendi ekibini kurar ve bu ekibin başarısına da başarısızlığına da o belediye başkanı ortak olmaz! Başarının da başarısızlığın da baş aktörü o belediye başkanı görülür.
Muzaffer Çelik ismi size bi şey hatırlatıyor mu?
Çoğunuz hatırlamamıştır!
Mehmet Çınar’ın vazgeçemediği bir isimdi.
Başkan yardımcılığı, İŞGEM genel müdürlüğü, Yeşilyurt Belediyespor Başkanlığı gibi görevlere getiriyordu Mehmet Çınar!
Belediyeye neredeyse almadığı yeğeni kalmamıştı!
Onlarca skandalın sorumlularından bir tanesi de buydu!
Bugün adını hatırlayan var mı?
Hepimiz Mehmet Çınar diyoruz!
Veya Bekir Karakuş ismini de unuttunuz değil mi?
Sadece Almanya’ya insan kaçıranların Malatya’daki baş aktörü desem yine size bir şey ifade etmeyebilir.
Çünkü cümle içerisinde “Almanya, insan kaçakçılığı” kelimelerini kullandığınız zaman önce Yeşilyurt Belediyesi sonra Mehmet Çınar akla geliyor!
Kim bilir Bekir Karakuş’u!
(Prof. Dr.) İlhan Geçit önce bunu iyi idrak etmeli!
Yarın kimse Sabri Akın şöyle yapmıştı, böyle yapmıştı demeyecek!
Sabri Akın demişken başlıkta yazdığım “damat kıyağına” geçelim!
Yeşilyurt Belediye Başkan Yardımcısı Sabri Akın’ı Ahmet Çakır döneminden hatırlıyoruz.
O dönemde Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinden Kültür A.Ş’nin genel müdürlüğünü yapmıştı.
Doğruya doğru, senede 10 fuar gerçekleştiren bir kurumun müdürlüğünü yapıyordu.
Eleştirdiğimiz yanları vardı o dönemler ama en azından asli işini iyi yapıyordu.
Neredeyse her ay Malatya’da bir fuar, etkinlik düzenleniyordu o dönemler.
Ama Yeşilyurt Belediye Başkan Yardımcısı Sabri Akın da AK Partili çoğu yönetici gibi modaya uymuş!
Kızının kocası Gaziantepli Hüseyin Delen’i Yeşilyurt Belediyesi’ne aldırmış.
Yeşilyurt Belediyesi’nin iştiraki İŞGEM şirketi üzerinden işe başlatılan damadın çalıştığı birim neresiymiş peki?
Yeşilyurt Belediyesi İnsan Kaynakları Müdürlüğü!
Bu müdürlük Sabri Akın’a bağlı.
Nepotizm yapılırken farklı bir boyut kazandırılmış!
“Yok ebesinin nikahı” dedirtecek düzeyde!
Üstelik asgari ücret 17 bin lira bandında iken bu yeni işe alınan damada 50 bin lira maaş verildiği iddia ediliyor.
Herhalde “Kızımı da alırsam tepki çeker en azından çift maaş vereyim damada, kızımı da aldırtmaya gerek kalmasın” düşüncesi oluşmuştur.
İster Kürtçü ol ister Meşaleci ol ister milliyetçi ister solcu ol fark etmez bu topraklarda.
Biz çünkü 3.dünya şehriyiz!
Kabileciliği severiz.
Sıla-i rahim yaptığımıza inanırız!
Dinde bu akraba kayırmacılığını kılıflar bulmaya çalışıp kendimizi kandırmaya çalışırız aslında.
Ama işin sonunda, depremle yerle bir olmuş bir şehrin yüzde 70 yapı stoku yıkılmış bir ilçenin belediye başkan yardımcısı ilk iş olarak damadını işe aldı!
Binlerce insan İŞKUR kapılarında sürünürken!
“PROF.” YAZMAK O BELEDİYE BAŞKANINA NE KATAR?
Yeşilyurt Belediyesi demişken Başkan İlhan Geçit’in akademik unvanını her yerde kullanması ve kullandırtmasını yazmak istiyorum.
İletişim dilinde bazı sıfatlar veya moda tabirle title siyasetçilerde de çok önemli bir hal almaya başladı.
Aslında siyaset dilinde bir kişinin unvanı genelde kullanılmaz.
Bunun birçok nedeni var.
Ama birkaç yıldır siyasetçilerimiz bu unvanları bir “hiyerarşi” gibi kullandığını, o unvanın siyasette de diğer mevkidaşlarına nazaran kendisine farklı bir üstünlük kattığı düşüncesi oluşuyor bende.
Bırakın siyaseti, Türkiye’de “hocalarımızın” yazdıkları kitaplarda bile bu unvanların kullanılmaması gerektiğini savunan iletişimciler var.
Hatta sosyal medyada “Prof” olan birçok akademisyen bu unvanını kullanmıyor.
Rahmetli Necmettin Erbakan hiçbir zaman kullanmazdı mesela “Prof” unvanını.
2.Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya üniversitelerinde kabul edilen ilk Türk bilim insanı olan Erbakan, Türkiye’nin en genç yaşta Doçent unvanını alan akademisyeniydi. 1956 yılında Türkiye’nin ilk yerli motorunu üreten Necmettin Erbakan, siyasi hayatı boyunca “Prof” unvanını kullanmadı.
Gençler hatırlamayabilir ama hemşehrimiz rahmetli İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü de akademide çok başarılıydı.
TÜBİTAK Bilim Kurulu, Atom Enerjisi Komisyonu, UNESCO Yürütme Konseyi üyeliği ve Türk Fizik Derneği başkanlığında bulunan Erdal İnönü'nün fizik alanında önemli çalışmaları vardır.
Uluslararası bilim dergilerinde de yer alan araştırmalarının en önemlisi, 1951'de Macar asıllı Amerikalı atom fizikçisi Eugene Wigner ile Princeton Üniversitesinde ortak yaptığı çalışmadır. "Grupların İndirgenmesi ve Gösterimi Üstüne" başlıklı bu çalışma, gruplar kuramında genel bir yöntem niteliği kazanarak matematiksel fiziğin temel yöntemleri arasına girmiştir. "İnönü-Wigner Grup İndirgenmesi" adıyla bilinen çalışması, çağdaş matematiksel fiziğin temel kavramlarından biri kabul edilir.
Ama Erdal İnönü de siyasi hayatında bu unvanı kullanmamıştı.
Ahmet Davutoğlu da kullanmıyordu.
Kısacası siyasete giren birçok akademisyen bu unvanlarını kullanmıyorlardı.
Çünkü bu unvanların siyasette bir anlam ifade etmediğini, kişilerin unvanları yerine sadece isimleriyle var olmaları gerektiği düşüncesi yeni değil.
Ama sadece bir alanda uzmanlaşmış bir siyasetçinin sürekli aynı unvanı kullanması iletişimsel açıdan çok sakıncalıdır.
Üroloji dalında Malatya’da sayılı doktorlar arasında yer alan İlhan Hoca, unvanını sürekli kullandırtması, seçimden önce “Doktordan belediye başkanı olur mu?” sorusunu unutturmaz.
Ayrıca toplumda birçok profesyonel unvana sahip hiçbir siyasetçi o unvandan ziyade direkt ismiyle anılmak, bilinmek ister.
Bülent Tüfenkci’ye biz sürekli “avukat” diye yazmıyoruz. Halk da yazmıyor.
CHP Genel Başkanı eczacıdır mesela… Kaç kişi bu detayı biliyor!
Öznur Çalık da eczacıdır ama Öznur Çalık, eczacı kimliğiyle bu şehirde kendisine bir yer edindirtmedi.
Siyasetin ilk basamakalarında akademik unvanların belki bir artısı olabilir ama akademik unvanlı bir siyasetçi adını her zaman öncelemelidir.
Hatta zamanla bu unvanları unutturmalıdır.
O yüzden İlhan Geçit’in “unvanı” bizi çok ilgilendirmiyor hatta farklı bir gözle bakmamıza sebep vermiyor.
Ama İlhan Geçit’in yardımcısının damadı bizi ilgilendiriyor.
Çünkü bu millet, hem İlhan Geçit’in hem yardımcısının hem de işsizler ordusuna dönüşmüş Malatya’da torpille işe alınmış “damadın” maaşını veriyor.