Memleketin şu aralar Koronavirüs belasıyla uğraştığı sessiz Malatya’da evde otururken biraz kafa dağıtayım dedim.
Tamam, tedbirimizi alalım.
İki saatte bir ellerimizi 20 saniye boyunca sabun ile yıkayalım.
İşimiz yoksa evimizde oturalım.
Evimizi günde az bir kez havalandıralım.
Bunların hepsini yapan birisi olarak evde canı sıkılanlar için biraz kafa dağıtayım.
Yok ben Habertürk’te bilmem hangi Prof.’un söylemlerini dinleyeceğim diyenlere bi şey demiyorum.
Okumayabilirsiniz.
Dün “Büyükşehir Belediyesi’nde kararlar nasıl alınıyor?” başlıklı yazıma “Seyrüsefa” isimli biri tarafından hoşuma giden bir yorum yapıldı.
“Borç eder laf edersin borçlanır laf edersin.. Bir gazeteci gözüyle vatandaş ağzıyla net olarak ne istediğini bi bilsek bizde seni anlayacağız be mahir beg”
Yapılan eleştiride ironiyi severim.
Ben güldüm açıkçası…
Genel hatlarıyla arkama rüzgârı almadığım için bazen bazı kişiler tarafından anlaşılmayabilirim.
Hep rüzgâra karşı durduğum için çıkan sesten dolayı yaşadığımız tarihte duruşumuz “genel kanı” yüzünden bazen anlaşılmayabilir.
Rüzgârlı bir ortamda sobanın başucunda oturup çayını yudumlarken yazılan yazılar yerine montsuz yola çıktığımız için “deli misin Mahir Beg!” denebilir.
Deniyor da!
Fakat Remzi Hayta gibi ben kusura bakmayın hiçbir belediye başkanının veya siyasetçinin veya o dönemin güç sahiplerinin avukatlığını yapmam!
Beni anlamanız için halkın vergileriyle ayakta duran kurumlara ve kişilere avukatlık yapamam!
Mesleğim avukat olmayınca gördüğüm neyse yazmaya çalışırım.
Tabii otosansür yapmadan!
Mesela ben dönemin Belediye Başkanı Ahmet Çakır’ın yardımcısı konumundaki Zeki Sarılar’a gidip özel isteğimi yapmadığı için “Ahmet Başkanım sen çoook seviyoruz ama yanındakiler çok kötü” diye yazı yazmam!
Zeki Sarılar’a bırak “özel” bir şey istemeyi ben o dönem Zeki Sarılar’ın aldığı kararları eleştirmiştim.
Alenen gazetede Zeki Sarılar’ın “torpille” kızını belediye aldırdığını yazmıştım.
Ve genel hatlarıyla ikinci veya üçüncü adamlar yerine birinci adamı yazdım hep.
Mesela Hacı Uğur Polat’ın kısa da olsa Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde yine “Sen çok yaşa” yazıları yazıp “ekibin değiştirilmesi” noktasında iştahlı yazılar yazan sözde gazeteciler gibi yapmadım.
Hacı Uğur Polat’ın gelir gelmez borçlanma yetkisi aldığında da…
Gereksiz para harcıyor görüntüsünde olduğunda da…
Ve daha başkanlığı kesin değilken hemen kadro değişimine gittiğinde de eleştirmiştim.
Aynı şekilde şimdi Başkan Selahattin Gürkan’ın gördüğümüz hatalarını yazmaya çalışıyoruz.
Remzi Hayta gibi Başkan Gürkan’ın avukatlığına soyunmuyoruz tabii ki!
Çünkü ben ne avukatım ne de avukat kâtibiyim!
Kızdığım nokta bu işte!
Adam kalkmış “ahlaktan” bahsediyor!
Konuşurken genelde yemin etmem ama yemin ederim ki Remzi Hayta’nın o “Ahlak” başlıklı yazısında Malatya Büyükşehir Belediye basın birimi toplanıp bir yazı yazsa bu kadar “yağlamalı” yazı yazamaz.
Ancak ve ancak bir insan kendisini bu kadar övebilir!
Gazeteciliği bırakıp koltukların avukatlığını yapanların “ahlaktan” bahsetmemesi lazım!
Şu cümleyi lütfen iyi okuyun:
“Sessiz sedasız çalışır, çalışır, çalışır. Kimse ‘Bu adam ne yapıyor!’ diye düşünürken, bir yıl iki yıl sonra yaptıkları tek tek ortaya çıkar. O yüzden siz bir yıl sonra ortaya çıkan eserleri görünce, Gürkan’ın bu memleket için nasıl büyük bir şans olduğunu daha net göreceksiniz, merak etmeyin!”
Sizce bu cümleleri kim yazmıştır!
Tamam “Gürkan’ın bir özelliğini” duyurmak için yazan Remzi Hayta’yı boş verin.
Tamam bu cümleleri Remzi Hayta yazdı.
Yazarın ismini görmeseydiniz bu cümleleri kim yazmış diye düşünürdünüz?
Mesela ben MASKİ’nin Genel Müdürü Yaşar Karataş yazmış olabilir, derdim.
Gürkan’ın yaptığı başkanlıklar döneminde yakın çalışma arkadaşı yazmıştır, kesin derdim.
Ne bileyim, daha yeni istifa etmiş şoförü yazmıştır bu cümleleri diye tahmin ederdim.
İnsanın aklına kendine 32 yıllık gazeteci diyen birinden bu cümleler çıkmaz, diye düşünürsün normal şartlarda.
Kısaca bu cümleleri en azından 15 yıldır yanında olan ve Gürkan’ın arkadaşı olan biri yazmıştır, diye düşünüyorsun.
Ama her dönemin “yağdancıları” bugün kalkıp “ahlak” diyemez!
Herkes yaptığı işle sorumludur.
Yazımın altına yorum yazan “Seyrüsefa” kardeşimiz bizi anlamayabilir.
Ben dün olduğu gibi…
Bugün de tabii ki borçlanmayı soracağım!
Maaşları soracağım!
Esenlik’in durumunu irdeleyeceğim!
MASKİ’yi tabii ki yazacağım!
MOTAŞ’ta varsa bir usulsüzlük mutlaka yazacağım!
Torpille kim alınmış ise bilgim dâhilinde tabii ki yazacağım!
Bunları yazarken toplum yararına ne varsa onları da yazacağım.
Ne birileriyle “kanka” olacağım ne de “düşman” olacağım.
Ama her dönemin “yağdancılarına” sırtını dayayanlar dikkat etsin derim.
Tarihe iyi bakmak lazım.
Eleştiri her zaman iyidir.
Hele hele farklı işlere bulaşmadan yapılan eleştiri memlekete çok faydalıdır.
Hiçbir başkan hiçbir gazetecinin “avukatlığı” ile aklanmaz!
Millet “avukatları” adliyede görmek ister.
İlla ki “avukatlık” yapılmak isteniyorsa röportaj yapın.
Güzel güzel sorular sorulsun ve güzel cevaplar verilsin.
Millet en azından belki olayın “enformasyon” olduğunu düşünür!
Belki…