Depremin 2. günüydü...
Akçadağ ilçesine bağlı bir köy evine ateş düşmüştü.
Baba İstanbul’dan Malatya’ya gelmeye çalışıyordu. Anne 7 saat boyunca 8 yaşındaki çocuğuyla enkaz altında kalmış ve kurtarılmıştı.
Fakat 12 yaşındaki Taha, 22 yaşındaki Eren ve 24 yaşındaki Ebrar vefat etmişti.
Anne yaralı olduğu için uçakla İstanbul’a gönderilmişti, baba ise karayolu ile İstanbul’dan Malatya’ya gelmeye çalışıyordu.
3 evlatları göçük altında kalıp ölmüştü ama ne baba daha biliyordu ne de anne!
İşte depremin 2. günü Akçadağ’da bir köy evinde 3 evladını kaybetmiş anne ve babanın olmadığı bir taziye evinde dedenin ruh halini görünce tarifi olmayan bir ağrı girdi yüreğime.
Yüreğim sızlıyordu ama 3 torununu kaybetmiş dedenin halini tüm ülkenin görmesini istedim o an.
O an o evdeki tarifi olmayan “soğukluğu” resmetmek istedim.
İşte Soğuk Fay belgeselinin fikri depremin 2. günü bir kerpiç evde ortaya çıktı.
3 ay önce bu fikri hayata geçirmek istedim.
Malatya için her daim çabalayan dostum, arkadaşım, ağabeyim Nezir Kızılkaya’ya söyledim önce. Sonra yavaş yavaş ekibimizi toplamaya başladık.
Alanında birçok başarıya imza atmış bir ekip kurduk aslında.
Belgeselin görüntü yönetmenleri yine fotoğrafçılık alanında Malatya’da saygın bir yerde olan Bayram Ayhan ve Ramis Akar yer almıştı. Kendilerinden çok şey öğrendim.
Yıllar önce Malatya Tanıtım Filmi çekmesine rağmen halen tek kaynak olan bu eserin sahibi Akif Özbildirici’yi bu projeye almamak olmazdı. Kendisinden çok faydalandık.
Yine Vali Ulvi Saran döneminde Malatya’nın tanıdığı, Malatya Kitaplığı, Kitap Fuarı ve Film Festivali gibi “ilk” projelerin içerisinde ve “başında” yer alan Kültür Turizm eski İl Müdürü Çetin Şişman’a da bu projeyi anlatınca hiç düşünmeden “hay hay” demişti. Katkısı, bilgisi ve vizyonu bize yön verdi.
Yine arkadaşımız olduğu için gururlandığımız Bülent Korkmaz olmazsa olmazdı. Bazen bir cümlesi dahi bize fikir açıyordu.
İşte bu ekiple daha işin başında birçok tartışmalı günlerimiz oldu.
Ama işin sonunda 6 Şubat günü İnönü Üniversitesi’ndeki salonda birçok izleyicinin ağladığını görünce depremin 2. günü o kerpiç evi düşündüm.
Bazen millet olarak ne kadar az ağladığımızı, insani bir duygumuz olan “ağlamanın” makamlar yüzünden bastırıldığını düşünmüşümdür.
Bu belgeselde devleti yönetenleri ağlatmak istedim.
3 kızını ve karısını depremde kaybetmiş Erol Hancı amcamızın gözyaşları ile Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un gözyaşlarının aynı duyguda olmasa da aynı insani boyutta olduğunu faş etmek için bu belgeseli çektim.
Aslında belgeselde yer alacak katılımcıları belirlerken de ekiple çok tartıştık.
Ben ısrarla siyasetçilerin olmaması gerektiğini düşünüyordum.
Ekip bu katı duruşuma saygı gösterdi. Çünkü bu belgesel siyasete girmeden depremin o kaotik yanını sergilemek istiyordum.
Birçok depremzede ile görüştük ama depremin yaraları çok sıcak olduğu için belgeselde yer almak istemediler. Dünyanın en kabul edilebilir “retlerini” yedik. “Niye” bile diyemedik.
Ama Hakimbey Apartmanı’nda 2 ablasını kaybetmiş Sevgi Öner ablamızı ikna ettik.
Eşini ve 3 kızını kaybetmiş Erol Hancı amcamızı ve kızı İrem Hancı da belgeselimizde yer aldı.
Çekim esnasında çok zorlandık. Ekipçe dağıldık aslında… Bi ara ben soru soramadım, Ramis Akar devreye girmişti.
Aslında bunu bekliyordum ama iliklerimize kadar yaşayacağımızı beklemiyordum.
Allah Hancı ailesi ve Öner ailesinden razı olsun.
Mesela Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’u araştırırken korktum biraz. Çekimler esnasında o duyguyu veremeyeceğimi düşünmüştüm. Hatta birkaç ulusal kanalda Bakan Ersoy’un depremi anlattığı programlar vardı. Onları da izleyince o duyguyu veremeyeceğini düşündüm.
Disiplinli, çok sert görünüşlü ve duygularını hiç belli etmeyen bir bürokratla röportaj yapacaktım.
Açıkçası biraz çalıştım. İşin sonunda Bakanlıkta birçok isim şaşırsa da istediğimi almış oldum.
İyi ki Bakan Ersoy bu projede yer aldı. Zaten birçok Malatyalı olmayan bürokratın aksine Malatya’yı bu kadar içselleştirmiş başka biri yoktu bence. Diğerlerini eleştirmiyorum, sadece Bakan Ersoy’un bir Malatyalı gibi bu şehri sahiplenmesi bizim açımızdan bir şanstı.
Tam bir devlet adamı olduğunu gittiği her yerde belli eden Vali Hulusi Şahin’i bu projeye dahil etmemek abes olurdu.
Bir telefonla nasıl bir belgesel çekeceğimizi söyleyince Sayın Vali Şahin’e, hemen kabul etmişti.
Allah razı olsun. O kadar etkili konuştu ki, belgesele bir ivme kazandırdı. Antalya Valiliğinde saatlerce Malatya’yı konuştuk.
Ayrıca Antalya’da bize Malatya Fotoğraf ve Sinema Sanatı Dernek Başkanı arkadaşım İnan Orhan çekimlere yardım etti. Minnettarım. Nerede olsa bir telefonla hemen yardıma koşar İnan Abi.
Malatya’ya atandığı gün hemen kendisini bu şehirde hissettiren İl Emniyet Müdürümüz Ercan Dağdeviren şu anda Bolu İl Emniyet Müdürü. O kadar güzel ağırladı ki bizi. Gece geç saatlere kadar Malatya’yı konuştuk. Bizi kırmadığı için, röportaj davetini kabul ettiği için çok çok teşekkür ediyorum.
Bu hikâyenin hastane boyutu vardı. 6 Şubat günü saat 10:30 gibi Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeydim. Sağlık İl Müdürü Erhan Berk’in o mücadelesine şahitlik ettim. Ayrıca Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Selçuk Sinanoğlu hocamızın da depremden sonra yaptıkları unutulmaz.
AFAD’ın ilk saatlerde neler yaptıklarını merak ediyordum ama AFAD İl Müdürü Mustafa Türker’in bu kadar duygulu konuşacağını düşünmemiştim.
Malatya Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Daire Başkanı Osman Gönültaş ise yaktı bizi. Anlattıklarının hepsini belgesele koyamayacak kadar çok çok kötüydü. Belgeselde yer alan kısımlar dahi kolay kolay unutulacak cinsten değildi.
Yine Malatya Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Mustafa Katipoğlu’nun o heyecanlı ses tonuyla depremi tekrar yaşarcasına anlattıkları 6 Şubat’ın ne kadar büyük bir felaket olduğunu gözler önüne sermişti.
Bu işin havalimanı tarafı vardı. Aslında çok önemliydi. Bütün karayolları kapanmıştı. İnsani yardım uçaklarının şehre hızlı gelmesi için Malatya Havalimanı'nın açık olması gerekiyordu. DHMİ Malatya Havalimanı Müdürü Serdar Akyüz o yüzden yer aldı.
Belgeselde yer alacak bir diğer grup gazeteciler grubuydu. Bu bölüm biraz bizim basını kızdırmış galiba. 2. depreme canlı yayın esnasında yakalanan Hülya Kaya ile depremden sonra yaptığı sokak röportajlarıyla halen tüm Malatyalılar tarafından bilinen Burak Altun’u iyi ki almışız. Hem Hülya Kaya hem de Burak Altun depremden sonra meslekleri açısından çok güzel işler yaptı. ER TV ailesine, Hülya Abla ile Burak’a çok teşekkür ederim.
Ayrıca malatyahaber.com’dan gazeteci büyüğümüz İsmet Yalvaç’ın da belgeselde olması çok güzel oldu. Genelde göz önünde olmayı sevmeyen İsmet Abi’nin bu anlamlı projede olması değer kattı.
Belgesel kurgusu 5 Şubat’tan başlıyor. 5 Şubat akşamı evinde oturan çocuklu bir aileyi resmetmemiz lazımdı. Ev sahnesinde Nil Kumsal Keleş, Kenan Keleş ve Taha Berk Keleş oynadı. Kaç saat evlerini işgal ettik. Tekrar çok teşekkür ediyorum.
Sirius Medya’dan Veysel Erkuş dahil video editörümüz Ahmet Turan Kasaler’e, kamerada Kadir Yiğit, Batu Ak’a ve grafik tasarımda Hüseyin Durman’a çok teşekkür ediyorum. Belge noktasında bize yardımcı olan Yılmaz Konuk’un da emeği geçti. Teşekkürler.
Pencereden Kar Geliyor ve Malatya’nın Kavakları türkülerini çalan, seslendiren ve düzenleyen Prof. Ali Ayhan, Azad Dağdelen, Burak Teke ve Muhammed İsmail Şahin’e çok teşekkür ediyorum.
Ve son olarak İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yatkın’a, Doç. Dr. Fatma Nisan’a, Dr. Öğretim Üyesi Ersin Aycan’a ve Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Cemal Yurga’ya çok teşekkür ederim.
Soğuk Fay belgeselini bu linkten izleyebilirsiniz: