1965 ile 1979 yılları arasında doğmuş bireylere X Kuşağı, 1980 ile 1999 yılları arasında doğmuşlara Y Kuşağı, 2000 ile 2020 yılları arasında dünyaya gelmiş nesle ise Z Kuşağı diye adlandırılıyor.
Kim bu kuşakları belirledi bilmiyorum ama 1925 ile 1945 yılları arasında doğmuş atalarımıza ise Sessiz Kuşak deniyormuş.
Özellikle zorluklarla savaşmayı bilen ve tecrübeli bir kuşak diye tarif ediliyor Sessiz Kuşak.
Çocukluğumda 68 kuşağından sürekli atıflar yapılırdı ve kuşak bahsi açıldığında 1960 yıllarındaki genç neslin azmini, protestocu kimliğini ve statükoya başkaldırıcı halleri ilgimizi çok çekerdi.
Latin Amerikalı devrimci Che Guevara'nın 1967 yılında Bolivya Ordusu tarafınan yakalanıp öldürülmesi “68 Kuşağı protestoları” diye bilinen olayların dünyada başlamasına sebep gösterilir.
Sonra Fransa ve ABD ile birlikte birçok kapitalist ülkede protestolar başlar.
Ülkemizde ise daha çok sol düşünce içinde farklı fraksiyonlara ayrılan devrimci öğrencilerin protestoları ile başlamıştı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Mahir Çayan gibi dönemin devrimci gençleri 68 kuşağının en önemli bireyleriydi.
*
*
Bu uzun girizgahtan sonra baktığımızda, yeni sınıflandırılan kuşaklar içinde X kuşağında yer alan bir fert olarak söylüyorum, Y kuşağından sonra hiçbir kuşak ne bizim ne bizden öncekilerin hayat tarzı ve düşüncesinde olmayacak.
Hayata bakış açımızla Z Kuşağı ve sonrasının bu dünyaya bakış açısı hiçbir zaman aynı düzlemde buluşmayacaktır.
Bu kuşak çatışması insanoğlu var olduğundan beri belki yaşanıyordur ama Y kuşağından sonraki kuşakların öncekilere göre farklılığı hiçbir kuşakta yaşanmamıştır.
Malatya’da 10’uncusu düzenlenen Kitap Fuarı’nı 3 gündür geziyorum.
Hem söyleşilere katılıyorum hem de diğer kitap fuarlarında olduğu gibi “eze eze” stantları geziyorum.
Her kitap fuarında biraz daha umutsuz bir hale bürünüyorum.
İş Bankası Yayınevi’nin stantında büyük kızıma Dünya tarihinin en iyi yazarlarından biri olarak gösterilen Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy’un bir kitabını almak isterken adını sanını duymadığım 20’li yaşlardaki bir “ergen” yazarın eserini almak istemesi hatta “Tolstoy’u sonra okurum” diye çemkirmesi sinirlerimi altüst etmişti.
Okuma-yazma öğrendiğinden beri kitap okumayı “su içmek” gibi aşıladığım kızıma Tolstoy’u anlatıyordum İş Bankası stantı önünde.
“Tolstoy’u sonra okurum” cümlesi bile bana göre hakaret gibi geliyor!
Son 200 yılda milyarlarca insanın kitaplarını bi şekilde okuduğu bir yazara kızım “Baba biraz sıkıcı geliyor bana” demesi, dedemin büyük amcasının bundan yüz yıl önce mezarlık ziyaretinden sonra yaptığı konuşmasını bana anlattığı gün aklıma geldi.
Bundan yüz yıl önce medrese eğitimi görmüş büyük amcamız Osman Temur bir mezarlık ziyaretinden sonra “Yerin altı yerin üstünden daha iyidir” demiş.
1920’li yıllarda dünyanın çok değiştiğini ve artık yaşanamayacak bir hale dönüştüğünü söylüyormuş.
Pazar günü İş Bankası stantı önünde kızımın cümlelerinden sonra sudan çıkmış balığa dönmüştüm.
Kendimi 1920’lerde hissettim.
100 yaşında torunumun kızıyla konuşuyormuşum gibi geldi.
Ama şunu bir kez daha anladım.
Okumadan ziyade bakmanın artık tek öğrenme kaynağı görüldüğü bir dünyada halen okumayı sevenlerin ve sürekli kitap okuyan gençlerin bile bir önceki kuşağa göre bu kadar farklılaşması dünyanın çok iyi yere gitmediğinin büyük işaretidir.
İnternetsiz ve sosyal medyasız bir dünyada doğmuş nesil ile bu şimdiki neslin dünyaya bakış açıları, hayattan beklentileri, hayalleri ve hedefleri çok farklı.
20’li yaşlardayken Cumhuriyeti nasıl kuracağını hayal eden, İstanbul 4 farklı ülkenin işgali altındayken “geldikleri gibi gidecekler” sözünü söyleyip o sözün gerektiği ne varsa canı pahasına gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde “Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!” diyor ya...
Her şeye rağmen “Vazifeye atılmak için” milyonların koşacağı bir ülke olduğumuzu halen düşünüyorum.
Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun.
Allah, Atatürk ve silah arkadaşlarından razı olsun. Tüm yanımız Batı’nın yerleştirdiği diktatörlerle yönetilirken Atatürk “millet yönetecek” dediği için.
KİTAP FUARI’NDA EKSİKLER ÇOKTU
Kitap fuarlarını çok eleştirmeyi sevmem genelde.
Bu kadar sıkıntı varken yapılması bile başlı başına tebrik etmemiz gereken bir durumdayız çünkü.
O yüzden Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er’i ve Malatya Valisi Seddar Yavuz’u tebrik ediyorum.
Yapılmasaydı benim gibi birkaç “deli” haricinde Malatya’da eleştirecek kimse olmazdı.
Ama yapmak istediler.
Ben bugün sadece birkaç eksiği yazmak istiyorum çünkü bu fuarlarımızı aksatmadan her yıl yapmalıyız ve buna göre artık hazırlanmalıyız.
Kayısı Festivali, film festivali veya kitap fuarı gibi etkinliklere son 2 ay hazırlanıp ve her yöneticinin bahane gösterdiği “para sıkıntısı” lakırdısına başvurmadan daha profesyonel bir iş çıkartabiliriz.
Buradaki kurumsal hafıza her seferinde bir “müdür” değişince farklılaşmamalıdır.
Başkana veya müdüre göre bir festival yerine, kurumsal hafızanın işlediği bir yapı haline dönmemiz gerekir artık.
En belirgin hataları yazayım.
Kitap Fuarı demek öğrenci demektir.
Bu bilinen gerçek yüzünden Milli Eğitim Müdürlüğü ayağı vardır.
Sınav haftasına konan bir fuar düşünülemez!
Cumhuriyet Bayramı başlı başına önemli bir günümüzdür. Buradaki tatili düşünüp Kitap Fuarı’na denk getirmek çok yanlıştır.
Zaten millet olarak her bir sıkıntıda bazı şeyleri hemen iptal ediyoruz.
Kitap Fuarı’nın tarih seçimi geçmişte de yanlış yapılmıştı ve şu anda da yanlış yapılmış maalesef!
Ayrıca koskoca Malatya Büyükşehir Belediyesi, fuar alanına bir halı dahi koyamıyorsa ve aydınlatmasını bile eksik yapıyorsa “tasarruf tedbirleri” bahanesi samimi gözükmez!
Depremden yeni çıkmış bir şehir olarak halen barınma sorununu çözmeye çalışan bir yönetimin kitap fuarı gibi çok gerekli bulduğum bir etkinliği çok eleştirmek istemiyorum.
Ama seneye bu fuarı yapmak için son 2 ayı beklemeyin lütfen!
En az 10 ay öncesinden başlamanız gerektiğini bilmeniz lazım.
Kusura bakmayın da Malatya basınını bile kitap fuarına getiremiyorsanız bunun suçlusu sizsiniz maalesef!