Mustafa İsmet İnönü Malatyalıdır ve Kürümoğullarındandır. 1903 yılında Harbiye’yi topçu sınıfının birincisi olarak, 1906 yılında da Harp Akademisini yine birincilikle bitirerek Kurmay Yüzbaşı olmuştur.
1917 yılında Filistin Cephesinde Atatürk’ün 7’nci Ordu Komutanlığı esnasında, Atatürk’ün emrinde görev yapmıştır.
Dürüst ve çalışkan bir subaydır.
- Genelkurmay Başkanlığı, Milletvekilliği, Garp Cephesi Komutanlığı yapmış,
- Birinci İnönü Muharebesini kazanmış,
- 03-11 Ekim 1921 tarihleri arasında Mudanya'da Mütareke görüşmelerini sürdürmüş ve anlaşmayı imzalamış,
- Sevr Antlaşması ve Mondros Mütarekesini geçersiz kılan Lozan görüşmelerine heyet başkanı olarak katılmış ve
Lozan Antlaşmasını imzalamış,
- Türkiye Cumhuriyetinin ilk başbakanıdır ve ayrıca 1924'ten 1937'ye değin aralıksız başbakanlık görevini sürdürmüş,
- 1938-1950 yılları arası Cumhurbaşkanlığı yapmış,
- Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşına sokmamış,
- 1950’li yılların ikinci yarısında Malatya Milletvekili olarak görev yapmış,
- 1961- 1965 yılları arası koalisyon hükümetlerinde başbakanlık yapmış,
- 34 yıl Cumhuriyet Halk Partisine genel başkanlık yapmış,
- 25 Aralık 1973’te vefat etmiştir.
Atatürk’e yol arkadaşlığı yapmıştır. 1934'te Soyadı Kanunu çıktığında Mustafa Kemal Atatürk tarafından İnönü soyadı verilmiştir.
Atatürk tarafından en kritik anlarda ve en kritik yerlerde en zor görevler verilmiştir. İsmet İnönü de verilen bütün görevleri yüz akıyla yerine getirmiştir.
Oysa günümüzde İnönü’yü sevmeyenler onu Lozan Anlaşması ve “Camileri ahır yaptılar” üzerinden eleştirilmekte ve hakaretler etmektedirler.
Aslına bakılırsa Lozan Anlaşması da eleştiri dışıdır. Zira Lozan Anlaşması İnönü’nün değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir eseridir. Mevcut koşullar içinde yapılabileceğin en iyisidir. Karşı tarafta İngiltere, Fransa, İtalya yani dört yıllık Birinci Dünya Savaşının galipleri var ve onlarla pazarlık edilerek elde edilmiştir. Kelimenin tam anlamıyla bir “Barış Antlaşma”sıdır. Sevr Antlaşması gibi, adı antlaşma olup kendisi “dayatma” değildir.
Halkın ilgi duyduğu konu “Camileri ahır yaptılar” muhabbetidir. Camilerin ahır yapıldığını söyleyenler, bu camilerin hangileri olduğunu söylememektedirler. Bu yalana karşılık doğru olan konu, 1939-1945 yılları arasındaki dört yıllık İkinci Dünya Savaşı esnasında kıtlık, yokluk ve imkansızlıklar içerinde bir iki caminin askeri amaçla kullanıldığıdır.
1969 yılında İsmet Paşa seçim propagandası için Bursa'da konuşmasını yapıp kürsüden inerken bir genç “Ama sen bizi aç bıraktın!” diye bağırır.
İsmet Paşa döner ve o gencin yanına gidip elini o gencin omzuna koyar ve “Ben sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım” der.
İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı yılları (1938-1950) arasında ABD ile;
- 1939 yılında %88’lik gümrük indirimi sağlanan ikili bir anlaşma yapılmış.
- 1945 tarihinde ikili askeri anlaşma yapılmış, zira bu anlaşmaya dayanarak ABD, Türkiye’nin pek çok kurumuna danışman adı altında asker yerleştirmiş.
- İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin, savaştan yorgun çıkan Avrupalı ülkelere yapmış olduğu ve bilahare savaşa girmemesine karşın Türkiye’nin 1948’de dahil olduğu “Marshall Yardım” anlaşmasıdır.
Bu anlaşmalar Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşüren anlaşmalardır.
Eğer illa İnönü eleştirilecekse bu anlaşmalar üzerinden eleştirilmelidir.
1960 Darbesinden sonra Adnan Menderes’in yargılaması esnasında ortaya çıkmış olan bir gerçek, Adnan Menderes’li yıllarda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlilerinin maaşlarının ABD istihbarat örgütü olan CİA tarafından verilmeye başlanmış olmasıdır.
Bunun anlamı: Türkiye Cumhuriyetinin bir kurumunun ABD’nin paralı elemanı haline gelmiş olmasıdır, ona teslim olmaktır, köle olmaktır.
1960 darbesinden sonra kurulan koalisyon hükümetlerinde başbakan olan İsmet İnönü şunları söylüyor; “Daha bağımsız, şahsiyetli bir dış politika takip edilmesini istiyorsunuz. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar etraflı çalışmalar yapacaklar, tekliflerini hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu?
Hepsinin etrafında uzman denen yabancılar dolu, muvaffak olamazlarsa, işi sürüncemeye bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbirler alıyorlar. Bir görev veriyorum. Neticesi bana gelmeden Washington’a gidiyor. Sonucu memurumdan önce sefirden öğreniyorum. Böyle mi teslim ettik biz bu devleti?”
Bu sözlerden şu anlaşılıyor: İnönü, 1939, 1945 ve 1948 anlaşmalarını imzalarken, kendisinden sonrakilerin işi bu noktaya taşıyacağını hesap edememiştir.
İnönü’yü eleştirenler bu konularda bir kelime söz söylemiyorlar: Anlaşmalar üzerinden eleştiri yapabilmek için bağımsızlık, egemenlik, onur gibi değerlere sahip olmak gerekir!
İsmet İnönü Malatya’nın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden birisidir, milli bir kahramandır, temkinli bir liderdir, bağımsızlıktan yanadır, emperyalizme direnmeye çalışmıştır, ancak bir Atatürk değildir.
Sonuç olarak, "İnönü'yü eleştiriyorum” adı altında yapılan saldırılar yalanlarla doludur. Gereksizdir ve haksızdır. Aslına bakılırsa Atatürk’ün ülkesi için yaptığını kabullenemeyen batılılar, Türkiye içindeki maşaları aracıyla Atatürk'e olan hınçlarını İnönü üzerinden almaya ve onu halkın gözünden düşürmeye çalışılmaktadır. Bu durum ülkenin geçmişi ile kavga etmek, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti'ni küçük düşürmek ve aşağılamak, ABD ve İngiltere gibi sömürgeci ülkelerin ekmeğine yağ sürmektir. Bununla birlikte konunun uzağında olan halkımızın bilgisizliğinden istifade ederek oy avcılığı yapmak ve bu sayede sürekli iktidarda kalmayı amaçlamaktır.
Saygı ile anıyorum, mekanı cennet olsun, Allah rahmet eylesin.