1833 yılında Münih’te yapılan “Üç Hükümdar Konferansı” akşam yemeğinde, Avusturya Dışişleri Bakanı Prens Matternich, Rus Çarı Nikolay ile karşılıklı oturmaktadır. Çar masasının üzerinden eğilerek Prens’e “Hasta adam için ne düşünüyorsunuz değerli prens?” diye yorar.
Prens önce duymamazlıktan gelir ve sonra soruyu soruyla cevaplandırır: “İmparator Hazretleri bu soruyu bana bir hekime sorar gibi mi yoksa bir mirascıya sorar gibi mi sormaktadır?” der.
Resmi bir belgede ilk kez yer alışı 1853 tarihidir. Rus Çarı I.Nikola, İngiltere Büyükelçisi Hamilton Seymour’a “Osmanlı İmparatorluğu’nun işleri çok karışık halde. Bu memleket kendi kendisini parçalamaktadır. Yıkılış büyük bir felaket olacaktır. Rusya ile İngiltere’nin bu konuda tam bir anlaşmaya varmaları ve birbirlerine haber vermeden kati bir adım atmamaları mühimdir… Onun (Osmanlı’nın) ölmemesini ben de sizin kadar isterim… Bu yüzden her ihtimali bugünden temin etmenin bir karışıklığa ve muhakkak bir Avrupa savaşına sürüklenmekten daha iyi olacağını söyleyebilirim. Eğer bu sırada İngiltere İstanbul’a yerleşmeyi düşünüyorsa, buna müsaade etmeyeceğimi açıkça ifade etmeliyim. Bu beni İstanbul’u işgal etmek durumunda bırakabilir.”
1833 Hünkar İskelesi Anlaşması ile Osmanlı, Rusya himayesine girmişti. Buna karşın Osmanlı 1840 Londra Antlaşması ile varlığını İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya ve Prusya garantisine bağlamış, yani Rusya’yı ön plandan çıkarmıştır.
1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi ve 1939 Tazminat ilanından sonra ise, Osmanlı Devleti sömürgeleşme sürecine girmiştir. Böylece yabancı büyükelçilerin Osmanlıyı yönlendirme dönemi başlamıştır.
İngiltere, 1833’ten sonra 50 yıl süreyle Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunmasını temel dış politika stratejisi haline getirmiş ve nihai çöküşü geciktirmeye çalışmıştır. Hasta adamın yaşaması, koşullar gereği ölmesine yeğlenmiştir.
Kırım Savaşı (04 Ekim 1853-30 Mart 1856) sırasında 30 Kasım 1853 günü Rusya, Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasını imha etmiştir. Bilahare 1854 Kırım Savaşına İngiltere ve Fransa Osmanlı’nın yanında yer almışlardır.
1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ve İngiltere’nin kontrolüne geçmesi üzerine, İngiltere Rusya’nın Akdeniz’e çıkmasını engellemek için her türlü tedbire başvurmuştur.
Avrupalılar hasta adam politikasını hep sürdürmüşler. Osmanlı İmparatorluğunu, “Batı çıkarlarına uyum gösteren bir biçime sokmak” ile “varlığına son verip mirasını paylaşma” arasında gidip gelen bir politik çizgiyi izlemişlerdir.
1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sonrası İngiltere kararını vermiştir: Osmanlı yıkılıp toprakları paylaşılacaktır. Özellikle, William Ewart Gladstone’un 1880 yılında İngiltere Başbakanı olmasıyla birlikte Osmanlı’yı koruma programı değiştirilmiştir.
Mısır’ın 1882 yılında İngiliz İşgali altına girmesinden sonra İngiltere’nin Rusya’ya karşı siyasetinin ana çizgisi İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının Rusların eline geçmesine mani olmaktı, Fransa’nın menfaati de bu yönde idi.
1887 yılında Mısır ve Süveyş Kanalı ile ilgili bir sözleşmenin II.Abdulhamit tarafından onaylanması üzerine İngiltere, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünden tamamen vazgeçmiştir.
1839 yılında muhafazayı uygun bulan İngiltere, 50 yıl sonra parçalanmasını ister hale gelmiştir. İlginçtir ki, 1853 yılında Rusya’nın paylaşım önerisini reddeden İngiltere hükümeti 1895 yılında, kapsamlı bir parçalanma planı hazırlamış ve Almanya’ya da cömert bir parça sunmuştur.
Bu süreç, Avrupa’yı Birinci Dünya Savaşına götüren sürecin başlangıcı olmuştur.
Sonuç olarak;
1. İlk kez 1815 Viyana Kongresi’nde Rus delegeler tarafından kullanılan “Şark Meselesi” / “Doğu Sorunu” kavramı, 19.yy. ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması; ikinci yarısında Avrupa topraklarının parçalanması; 20.yy.’da tüm topraklarının paylaşılması anlamına geliyordu.
2. Osmanlı’nın II.Abdulhamit döneminde toprak kaybetmediği büyük bir yalandır.
3. Osmanlı’da 1879-1908 yılları arasında sınır değişikliği olmaması II.Abdulhamit yönetiminin başarısından ziyade, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanmıştır.
4. Osmanlı’nın 1908 -1914 arası yaşadığı çözülme ve Birinci Dünya Savaşı’na girmesi, 33 yıllık II.Abdulhamit yönetiminin ciddi tedbirler almak yerine durumu idare etmesinin bir sonucudur.