Tarihten ibret almak gerekir, hiçbir olay unutulmaya gelmez. Tarih, unutan ve ihmal edenleri hemen ve hızla cezalandırır.
İsmet Paşa (İnönü) başkanlığında oluşturulan heyet, karşısında yer alan İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve henüz Avusturya olmayan Sırp Hırvat Sloven Krallığı‘na (yedi düvel) karşı yaklaşık 300 günlük bir mücadelenin sonucunda Lozan Antlaşmasını 23 Temmuz 1923 tarihinde imzalamıştır.
Bu antlaşmaya karşı olumlu veya her türlü yorum yapılabilir. (Bir futbol maçı için dahi günlerce yorum yapılmaktadır.)
Bu süreç içerisinde kullanılan veya söylenen bazı ifade ve değerlendirmeler konunun daha iyi anlaşılmasına olanak sağlayacaktır.
- İtilaf Devletleri Lozan’da toplanacak konferans için hem Ankara hükümetine hem de İstanbul hükümetine iki davet yapmıştır. Bunun üzerine, İstanbul’daki sadrazam TBMM’ne yazdığı yazıda “TBMM’den birinin kendisine eşlik edebileceğini“ ifade etmiştir. İstanbul Hükümeti‘nin bu telgarafı üzerine TBMM’de yapılan konuşmalarda, milletvekillerinden Mazhar Müfit “Babıali Sadrazamı. Telgrafını gördüm. Kahkahalarla güldüm. Mührümü basarım, seni mahkeme kapısına asarım“ demiştir.
- Londra konferansı, daha önce belirlenen tarihten 20 Kasıma ertelenmesi üzerine İsmet Paşa, “Bu geciktirmenin Türk Milleti ve TBMM üzerine etkisinin nasıl olacağına generalleriniz cevap versin… Karşınızda bir koloni değil, hür bir millet var. Tabi değil, eşitiz.“ demiştir.
- Vahdettin’in İstanbul’u terk etmesinden sonra hanedan üyelerinden Abdulmecit Efendi, Vahdettin için “hain“ sözcüğünü kullanmıştır.
- Lozan’da Cenevre’den gelen Comite Plarmenique üyesi bir grup Türk heyetinden Ermeniler için milli bir yurt verilmesini isteyince heyette bulunan Rıza Nur, “Dünyada kimseye insaniyet namına bedavadan yurt verilmez. Bunun tarihte örneği yok. Yurt ve hürriyet almaya layık olanlar bunu kanını dökerek yapar. Nitekim Türkler yaptı. Ermeniler’de şimdiye kadar Türkleri kırdı geçirdi, savaşlarda düşmanlarına katıldı, sokaklarda kan dökerek bunu denedi ama güçleri yetmedi. Efendi! Pek sevdiğin Ermenilere söyle. Şimdiye kadar birkaç yüksek makam sahibi kişiyi vurdular ama bundan böyle bir başkasının canına kıymaları, on bin Ermeninin katline yol açar. Halkın ettiği yemini kimse durduramaz. Eğer Ermenileri gerçekten seviyorsan, git bunu anlat ve suikastan vazgeçmelerini sağla“ demiştir.
- 24 Mart 1923 tarihli “The Time“ dergisi Mustafa Kemal için; “Kemal bugün Türkiye’nin kurtarıcısı olarak duruyor. O insanları yabancı otoritesine boyun eğmekten kurtardı…. Oysa Kemal bazılarının söylediği gibi Yahudi değil, safkan Türk ve modern Türkiye’nin çekirdiği olduğunu tüm dünyaya kanıtlamış durumda…“ diye yazmıştır.
- Lozan’da İngiltere temsilcisi olan Rumbold, Lozan’a giderken Bakan Perey Loraine’e yazdığı mektupta “Bu kez gerçekten barış sağlamaya çalışmalıyız. Ancak bu milliyetçi Türk, başa çıkılması zor bir adam ve heyeti de hiç centilmenlik iddiası taşımayan odunlarla dolu.“ Lozan’dan bir arkadaşına yazdığı notta ise, “İsmet ve Ankara’dan gelen vahşi çete ile seyahate çıkmaya niyetim yok.“ demiştir.
- Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’yi özellikle dış dünyaya karşı meşru gösterme yöntemi, sahip olduğu tüm yetkileri TBMM’den almaktı.
- İsmet Paşa’ya göre, “Yunanistan’a Anadolu’da yaptığı savaş dışı hasarın sorumluluğunu kabul ettirmek, başlı başına önemli bir başarıdır.“
- Osmanlı Mebusan Meclisinin kabul ettiği Misakı Milli sınırları içinde olmayan adalar, 1912’de kaybedilmiş olduğundan sorunun konusu Lozan’ın konularına girmiyordu. Bu nedenle, sadece savaş öncesi statüye dönülmesi karara bağlandı.
- İngiltere heyet başkanı Rumbold, Henderson’a şunları yazıyordu: “Hiçbirimiz bu antlaşmanın şanlı bir sonuç olduğunu iddia etmiyoruz. Bu tür bir sonuç almadık ama kerpiçe katacak samanımız olmadığı için, elimizden gelen en iyi, tuğla bu oldu.“ demiştir.
- Rumbold, Ulaştırma Bakanı John Lawrence Baird’e yazdığı bir yazıda ise, “Mudanya Ateşkes Anlaşmasından sonra Çanakkale krizi doğduğu sırada Türklerin peşine düşüp Ankara’ye zehirli gaz dolu torbalarla bombalamalıydık.“ demiştir.
- Meis adasıyla ilgili olarak İsmet Paşa “Açıkça Anadolu’nun bir parçası olan Meis’teki haklarımızdan sadece ve sadece barış imzalanabilmesi için çok büyük bir fedakarlık yaparak vazgeçiyor ve İtalya’da kalmasını kabul ediyoruz“ demişitir.
Hiçbir ülke tatmin olmasa da kimse Lozan’da hoşnutsuz olarak ayrılmayacaktı. Zaten barış antlaşmalarında karşı tarafı ezerek yoksulluğa mahkum etme devri geçmiş, ulusal çıkarlarla mantıklı fedakarlıklar arasında denge kurabilen bir diplomasi devri başlamıştı.