Selim Buğra

Sıradışı bir futbol yazısı!

Selim Buğra

Malatyaspor Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu, benim gibi futboldan hazzetmeyen bir amatör için bile ağır sözler söyledi. Kendisi bunun farkında mıydı, değil miydi, emin değilim. Avrupa’nın “Doğu için iyi...” bir tür küçümseme kabilinden söz ettiği vasatlık halini bu açıklamada tümüyle görmek zannederim ki sadece benim değil, tüm futbol tutkunu sevgili hemşehrilerim için de ağır bir değerlendirmeydi…

Açıklama düz hali ile anlaşılır bir reel durumu ifade eden, sıradanmış gibi görünüyor! Oysa açıklamanın ifade ettiği düz anlamın dışında ortaya koyduğu yan anlamlar, futbolun ve başarı ölçütünün nasıl kemirilmekte olduğunu gösteriyor… Kemirgen bir dişli ile parçalanan sadece sportif başarı mı yani? Bir tür ölçüt ile sınırlandırılan yaşamın bir kesiti üzerinden bütün ile doğrudan ve dolaylı ilişkisini köklü biçimde dejenere etmesini imleyen bir göstergeden bahis açmak gerekir.  Kirlenmiş bir su kanalının akmakta olduğu diğer su mecralarını da kirletmesi, kimyasını bozması gibi, bir süre sonra da hastalıklı bir bünyeye dönüştürmesi meselesinden söz açmaktır bunun adı.

Futbol keşke sadece futbol olabilseydi…

Futboldaki anlayış bu nedenle sosyal ve iktisadi hayatın tüm bileşenleri açısından bir tür sorun alanına işaret ediyor. Şehir kimliğini vasatlık sınırları içine gömen bir açıklamadan söz ediyorum…  

Günü ya da zevahiri kurtarmak bu denli ucuz olamaz. Hamzaoğlu bir futbol adamı, açıklamasının sosyolojik etkileri bakımından başarı dinamiklerini ne türden bir erozyona uğratmakta olduğunu anlaması elbette ki zor. 

Nihayetinde, futbol adına şehir futbol kulübünün geldiği noktayı bir şekilde özetleyen bir açıklama bu.

Ortada ne günah var ne de vebal… Teknik anlamda kifayetsizliği ve oyun aklı bakımından sahip olduğu nitelikleri değerlendirmek ise boyumu aşan işler… Ancak futbolun sosyolojik açıdan halk tabanında görünen ve görünmeyen yüzü üzerinden yarattığı etkinin sınırları konusunda açık, anlaşılır bir değerlendirmek yapmak evvel emirden şehir kimliği için elzem bir çaba olsa gerek…

Hamzaoğlu belli ki her alanda dünya ile boy ölçüşebilecek kabiliyette bir şehir kimliğini örselediğinin farkında değil. Ligde kalma parolası ile verilen mücadele belki Hamzoğlu’nu kurtarabilir, tüm başarısızlığa ve yapılan ölümcül hatalara rağmen yönetimde kalmakta ısrar eden Adil Gevrek’i de kurtarabilir, ancak futbolu bu düzlem üzerinden vasatlığın bir göstergesine dönüştürülmesine ne şehir kimliği buna müsaade eder ne de her alanda zirveye oynamayı hedefleyen Malatya dinamikleri… 

Malatya kimilerinin zannettiği gibi sıradan bir kent değil. Medeniyetlerin kavşak noktalarından biri olarak tarihiyle, zengin kültürel donanımıyla ve doğal fiziki güzellikleriyle her dönemde ‘özel’ konumu olan bir kent. Kentin tüm zengin özelliklerini daha da nitelikli hale getiren insan kalitesinin ülke içinde ve uluslar arası alanda gösterdiği başarılar ve üstün hizmet faaliyetleri. Şehir hali hazırda İsmet İnönü ve Turgut Özal gibi iki önemli şahsiyeti Cumhurbaşkanlığı makamına çıkarmış olan bir siyasi geleneğin de sahibi aynı zamanda. Böylesine zengin bir zemin üzerinde hareket eden Malatya kenti için, futbol kulübünün hedef küçültmesi, vites düşürmesi sanıyorum ki her bir Malatyalı için ‘ölüm’ derecesinde ağır bir ızdırap olsa gerek.

Malatya’nın rekabetçi gücünü ve altta kalmaktan hazzetmeyen kimliğinin özelliklerini bilmeyenler için, sıradan hedeflerle sportif alanda bile vaziyeti idare etmeye çalışmak, futbolla ilgisi olmayanlar için de bir fiyasko. Sıradan oyun tarzı, şehir futbolunu ayaklar altına alan ligde kalma mücadelesiyle, ligde kalmak, Malyatyalı için bu saatten sonra bir başarı olamaz, züldür ancak… Ya takım güçlü bir motivasyonla zirveye oynayacak şekilde reorganize edilmelidir, vasatlık işkencesinden ancak bu şekilde Malatyalı kurtulabilir, ya da ligde kalmayı tek başarı olarak hanesine yazmak için sinik bir futbol oynamayı zorunluluk olarak gören bir anlayışın, teknik ekibin işi bırakması gerekecektir… 

Malatya, Anadolu’nun sözcüsü ve büyüklere kök söktüren kaplanı olmakla öne çıkar. Kaplanın dişlerini ve pençesini sökerek, sadece ligde kalmaktan ibaret olan bir anlayışın parçası olmak; bu nedenle hiçbir surette kabul edilmesi mümkün olmayan bir hata, acilen dönülmesi gereken bir yanlıştır elbette ki…
Doğrudan, şehir kimliğine yöneltilmiş bir saldırıdır bu. Siyasi bir müdahale olmaksızın doğru olan şehir futbol takımının küme düştükten sonra, yönetimin değişmesi, akabinde profesyonel bir yönetim ve kurumsallaşma ile birlikte şehrin kendi küllerinden yenided daha da güçlenerek doğmasına fırsat verilmesiydi. Yapay gündem ne acıdır ki doğal gündemin önüne geçti böylece…

Bu haliyle sportif başarı ve başarısızlık siyasetin popülist çarkları altında ezilmiş, centilmenlik ruhu tamamen rafa kaldırılmışken, tüm doğal dengeler de yerinden edilmişti. Oysa ligden düşme tescillenmiş olsaydı, başarısız Adil Gevrek yönetimi, tek başına hükümranlık kurduğu ve kurumsallaşma başta olmak üzere hiçbir profesyonel yapılanmanın gerçekleşmediği şehir futbol kulübünden elini eteğini çekmiş olurdu… 

Mamafih suni güdemler marifetiyle, TÜİK verileri ile sürekli sosyal ve iktisadi hayatı algı üzerinden yöneten bir siyasal iktidarın, futbol kültürünü de dumura uğratmaması düşünülemezdi. Adil Gevrek gibi başarısız ve futboldan anlamayan yöneticilerin iş başında kalmasına hizmet eden bu siyasallaştırılmış futbol anlayışı ile örtüşen vasatlık hali elbette ki hepimiz için çok ağır bir “zavallı duruma düşme” haline göndermede bulunuyor…

Dolayısı ile Hamzaoğlu’nun son Başakşehir futbol takımı ile berabere kaldığımız maçtan sonra yaptığı açıklama, “zavallı, acınacak hallerimizi” bir tür deşifre ediyor, acımıza acı katıyor, her sözü ile içinde bulunduğumuz sancılı sürece bir tür zehir ekiyor…

Kabul edelim ki, genel siyasi tablodan özerk bir durum değildir bu. Futbolun ince ve teknik alanlarında sosyolojik bir gözle yapılan tüm keşifler, bu gerçeği farklı bir cepheden de olsa somutlaştırabilir, çıplak gerçeğin anlaşılmasına hizmet edebilir… Temelinde daha işin başında iken, yanlış ilmekle atılan bir düğme, tüm emekleri zayi ettiği gibi öngörülen hedefleri bir anda hak ile yeksan edebiliyor… 

Kendisine verilen destek ve araçlar ile rasyonel bir çizgi kurmak suretiyle asgari başarı için takımı yöneten teknik ekibin bu yaklaşımını  yerinde görenler olabilir elbette ki… Ancak lige yeni adım atan Karagümrük’ün yanı sıra Beşiktaş maçında ezik, sinik bir futbol anlayışı ile yerle bir olan sadece futbol takımı değildi… Ezilen,  horlanan, silindir gibi üzerinden geçilen nesne futbol takımı mıydı sadece?

Ezilen ve sindirilen, aşağılanma ile yüz yüze bırakılıp örselenen şey, Malatya ruhuydu, Malatya kimliğiydi… Hangi Malatyalı bu acı deneyimi yaşamadığını itiraf edebilir? Çocuğumun gözlerinde akan gözyaşı onu futbol üzerinden hayata bağlayan tüm başarı ölçütlerini bir anda tepe taklak etmiyor mu dersiniz? Beklentinin galibiyet üzerine kurulu olduğunu mu düşünüyorsunuz, hayır, şahsiyetli bir mücadele konusunda takımın içine düştüğü tarihi zaaflardan söz ediyorum zira. 

Battalgazi’nin anlı şanlı torunlarına yaşatılan bu hezimet, hayatın doğal akan diğer alanlarında da bir tür negatif enerji depoluyor ruhlarımıza, bizi vasatlığı kabule zorluyor, zirveye oynamaktan, dahası zirveyi asla ama asla zorlayamayacak bir kapasiteye ulaşamayacağımızı dayatıyor, önümüze aşamayacağımız bariyerler inşa ediyor…

Yenilgiler de tatmin edicidir, tek bir şartla sonuna kadar mücadele, sonunu kadar şahsiyetli bir duruş sergileyebildiğimiz sürece… Soru şu: Şehir şahsiyeti ile oynamaktan daha tehlikeli ne olabilir? Michel Focualt’nun izinden giderek iktidarın (dünyevi çıkarlar anlamında) nasıl kurulmakta olduğunu, ancak içinden geçerek deşifre ettiğimiz takdirde, şehir kimliğini örseleten bu yaklaşımın çıkar işbirliklerini ortaya koymak için daha neyi görüp sineye çekmemiz gerekecek… 

Bir küçük grubun çıkarları maksimize olacak diye bize vasatlığı reva gören bu anlayış, şehir kimliğinin inşa edildiği ana mimari kolonlarımızı bir bir kesiyor, bir bir tarumar ediyor ne yazık ki… Her maç ile birlikte, sırıtan vasatlık halleri ile biraz daha diplere, bataklığa saplandığımızı, önümüzü görmekten zorlandığımızı göreceğimiz günler yakındır.

Zira başarı ve mücadele yöntemi bakımından, zirveye oynamadıkça, ne futbol bir zevk ve seyir aracı olabilir, ne de futbol dışındaki alanlarda kent kimliği için bir tür “sıçrama tahtası’, bir tür motivasyon aracı olabilir… 

Trabzonspor’un yenilgilerinden sonra tüm şehir sakinlerinin derin bir suskunluk içine düşmesini nasıl açıklayacaksınız mesela? 

Sayın Gevrek ve yönetimi Malatya'yı futbol üzerinden belki de hiç olmayacak kadar, şahsiyet krizi ile karşı karşıya bıraktıklarını anlayabilecek bir ‘Malatyalılık’ kimliğine sahip midir? Bunu sadece Gevrek yönetimi ile sınırı tutmak doğru olmayabilir… Mesele bildiğiniz üzere sadece futbol değil… Keşke sadece öyle olabilseydi…

Not: Bu yazı Fenerbahçe ile oynanan oyundan hemen önce yazıldı. Malatyaspor’un ligde kalmayı esas alan oyun tarzının Malatya’nın büyüklüğüne ve şanına yakışmadığını baz alan bir metindi. Malatya her alanda zirveyi zorlayacak, zorlaması gelen bir dinamikler zenginliğinin bir sembolü. Fenerbahçe maçında olduğu gibi gücünü ve futbol anlayışını bu amaca uygun olarak kullanmalı. Hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz zira… 

Yazarın Diğer Yazıları