Mesut Parlak

Şehitler tepesi boş kalsın

Mesut Parlak

Ülkem olarak gelen her yeni şehit haberleriyle yıkılmakla kalmıyor, daha ne kadar devam edecek diye de geriliyoruz. Haliyle siyasiler, bazı medya mensupları ve yurttaşlar içten içe ülkede neler olduğunu, yaşananların nedenini sorguluyor…

Ülkemiz, dış güçler tarafından işgal edildi de o yüzden yeni bir Kurtuluş Savaşı mı veriyoruz? Yoksa her gün gelen yeni şehit haberlerinin başka ne gibi bir açıklaması olabilir? Bizim çocuklarımızın ne işi var Libya'da, Suriye'de? Suriye ile neden bu gerginlik? İdlip'te neler oluyor? Tüm medya bunu konuşuyor.

Suriye'ye, Barış Harekatı'nı düzenlerken katil PKK ve YPG'lileri temizlemek değil miydi amaç, peki temizleyebildik mi? Efendiler, acımız büyük! Şehitler gelmesin, ocaklar sönmesin.

Değerli Okurlar, bugün sizlerle, bu düşüncelerle yüreğim yanarken, sevgili meslektaşım Prof. Dr. Talat Kiriş'in bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum…

“Siz hiçbir evlat ya da kardeş kaybettiniz mi? Ben kaybettim. 11 yaşındaydım, ilkokulun son günü bir sınıf arkadaşım yanıma geldi. ‘Trafik kazası olmuş, ablan ölmüş’ dedi. Sonra ilkokul öğretmenim gözyaşları içinde beni alıp bir yerlere götürdü. Babam ‘oğlum ağlama’ dedi, ‘sen ağlarsan annen daha çok üzülür.’ Ben yıllarca ağlayamadım. Şimdilerde gözlerim çabuk doluyor, belki yıllarca ağlayamadığımdandır.

Babam uzun zaman çalışamadı, annemin yüzüne yerleşen hüzün hiç kalkmadı. Ben anamın güzel gözlerine baktığımda o hüznü hep görüyorum. Ortaokul, lise yıllarımdan hatırlayamadığım o kadar çok şey var ki. Büyük kara boşluklar hafızamda. Ölenle ölünmüyor diye bir laf vardır. O laf doğru değil, ölenle ölünüyor. Bir yanınız ölüyor, belki felç geçirmiyorsunuz, belki kolunuz bacağınız tutuyor ama ruhunuzda bir yerler ölüyor, ruhunuz felç geçiriyor, ruhunuzun bir parçası yitip gidiyor ve kalan hayatınızı hep eksik yaşıyorsunuz.

Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Birkaç şehidimiz var, şehitler tepesi boş kalmayacak’ cümlesi o kadar kolay söylenecek, bir otoyol açılışında öyle geçerken ediliverecek bir laf değil. Bu çocuklar ne için öldüler, adları nedir, Türkiye'nin hangi kentinden, hangi kasabasından, hangi köyünden çıkıp Libya çöllerine gönderildiler, orada ne zaman öldüler?

Neden sizin lejyonerler diye tanımladığınız paralı askerlerin, işi adam öldürmek olan, bu konuda uzmanlaşmış katiller sürüsünün karşısına bizim çocuklarımızı gönderiyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanı, şehitler tepesi boş kalsın. Ülkenin en yetkili, çok yetkili, çok güçlü kişisi olarak şehitler tepesinin dolmasından söz etmeyiniz. Bu ülkede kaç kişi siz böyle söyledikçe dehşete düşüyor, karabasanlar görüyor biliyor musunuz?

Siz hiçbir insanın canını kurtardınız mı? Ben kurtardım, çok insanın canını kurtardım. Bir insanın canını kurtarmak için, 6 yıl okudum, 6 yıl ihtisas, 1 yıl üst ihtisas yaptım. Yıllarca herkes saat 5'ten sonra evine giderken, arkadaşlarıyla, dostlarıyla vakit geçirirken ben ya hastaneden çıkamamış oldum ya da eve gitmişken tekrar hastanenin yolunu tuttum.

Bir insanın canını kurtarabilmek için sabah başladığım bir ameliyatta aç susuz, tuvalete bile gitmeden, 5 saat, 10 saat, 20 saat bir mikroskobun arkasında, 1-2 cm’lik bir delikten beynin derinliklerinde yerleşmiş o insanın hayatına mal olacak bir tümörü, bir damar yumağını sürekli kanama altında ameliyat etmek, zaman zaman kalbinizin sıkışması, zaman zaman tepenizden aşağı bir sıcaklık yayılması ama yorulmaya, soğukkanlılığınızı kaybetmeye hakkınızın olmadığını bilerek, siz yorulduğunuzda o insanın hayatının riske gireceğini bilerek sırtınızdaki, boynunuzdaki ağrıya aldırmadan, parmaklarınızın uyuşmasına aldırmadan çalıştınız mı?

Ve ameliyat ettiğiniz insan uyanana kadar geçen süre kalbiniz çarparak, acaba bir yerinde bir sakatlık olur mu? Ameliyat iyi geçti ama hesapta olmayan ani bir tansiyon yükselmesiyle bir kanama oluşur mu diye beklediniz mi? Ve ertesi günü yeniden ve sonraki gün tekrardan aynı şekilde yıllarca… Bir insanın hayatını kurtarmak o kadar kolay değil.

Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Birkaç şehidimiz var, şehitler tepesi boş kalmayacak’ cümlesi o kadar kolay söylenecek, bir otoyol açılışında öyle geçerken ediliverecek bir laf değil. Siz ve sizi destekleyenler farklı düşünüyor olabilir. Şehitlik edebiyatı yapanlar, şehitleri kutsayanlar, sanki şehitlik iyi bir şeymiş gibi konuşanlar, yazanlar oluyor.

Şehitlik bir insanın, gepgenç bir yaşında hayattan koparılmasıdır. O insanın hayallerinin, umutlarının, yaşayacağı yıllarının elinden alınmasıdır. Şehitlik bir evladın babasız kalmasıdır bir ömür. Şehitlik bir sevgilinin  düşlerinin solmasıdır, karanlıkta kaybolmasıdır. Şehitlik bir babanın, bir annenin, bir kardeşin bir parçasının ölmesidir. Şehitlik insanın can dostunun sahibini son gördüğü yerde bekleyip durmasıdır.
Bu ülkenin genç insanları Libya çöllerinde, Suriye topraklarında ölüp durmasın. Mücadele mi lazım, çok iyi yetişmiş diplomatlarımız var. Ülke çıkarlarını mı koruyacağız, bizim ülkemize kimse saldırmamışken, ülkemizi işgale kalkışan yokken çocuklarımızı eli kanlı katillerin önüne atmadan bunu yapmanın bir yolu elbette vardır.

Eğer biz güçlü ülkeysek evlatlarımız ölmeden de bunu başarabiliriz, başarmalıyız. Birkaç tane değil, bir tane bile şehidimiz olmasın. Şehitler tepesi ilelebet boş kalsın. Büyük devlet adamlığı, büyük liderlik genç insanlarımızı yabancı topraklara ölmeye göndermek değil, her birini kendi evladımız gibi görüp korumaktır.”

NOT: Değerli Okurlar, 6 Şubat 2020 tarihli “Örtülü Kayyum” adlı yazımda THY'de Hamidiye suyunu içemediğimizi yazmıştım. Sonrasında THY Basın Müşaviri Sayın Yahya Üstün beni arayıp, Hamidiye suyunu kullandıklarını belirttiler. Bu bilgilendirme için kendisine teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları