Mesut Parlak

Dünyayı bilim yönetiyor

Mesut Parlak

Değerli Okurlar, bugün koronayı, pandemiyi bir kenara bırakıp ülkemdeki üniversitelerle yurtdışındakilere gelin birlikte bir göz atalım ve bilim adına gerçekleri kendi yüzümüze kendimiz çarpalım!!

Dünyanın en saygın akademik ve popüler bilim yayını olan  “Nature” dergisi  her yıl üniversiteler endeksi yayınlar. Bu endeks,  üniversitelerin bünyelerindeki akademisyenlerinin yaptıkları bilimsel makalelerin sayısına göre sıralanır. Dikkatinizi çekerim “en iyi üniversiteler” sıralamasından bahsetmiyorum, doğal bilimlerdeki yüksek kaliteli araştırmaları domine etmiş olan kurumlardan bahsediyorum. Yani yalnız bilimsel makalelerin ele alındığı, haber ve yorum şeklinde çıkan yayınların yerinin olmadığı bir sıralama.

Son yayınlanan tabloya göre (bu tablo 1 Ocak 2019 ile 31 Aralık 2019 arasındaki verilere göre hazırlanıyor) ilk sıraya yerleşen Chinese Academy of Sciences, yani Çin. İkinci sırada ise Harvard  Üniversitesi yer almış.

3. Max Planck Society, Almanya

4. French National Centre for Scientific Research, Fransa

5. Stanford University, Amerika

Bu tabloya göre ilk 500'de Türkiye'den tek bir üniversite bile yok. Türkiye'de en çok yayın yapan üniversite sıralaması Bilkent, İTÜ, Boğaziçi, Koç ve ODTÜ üniversiteleri. Ama sıralamada yoklar, çünkü puanları düşük. Hatta şöyle bir örnek vereyim. Birinci sırada yer alan Chinese Academy of Sciences'ın 2019 yılındaki payı 1805,22. Aynı tablonun sadece Türkiye ayağına baktığımda ise ilk sırayı alan Bilkent Üniversitesi'nin payı 13,59.

Üniversite, bilinen anlamıyla, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırmalar ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul, benzeri birim ve bilim dallarından oluşan, bilimsel özerkliği ve tüzel kişiliği bulunan öğretim kurumudur. Ülkedeki üniversitelerin 131'i devlet, 74'ü de vakıf üniversitesidir. Öğrencilerin 7.740.000'i devlet, 595.000'i vakıf üniversitelerinde eğitim görüyor. Tabii bu  geçen yılın sayıları. Hali hazırda Vakıf Üniversiteleri özellikle İstanbul'da olmak üzere büyük bir hızla kurulmaya devam ediyor ve edecek gibi de görünüyor.

Bugün Türkiye'nin hangi uzmanlıkta, hangi sayıda üniversite mezununa ihtiyacı olduğu biliniyor mu?

Kurulan yeni vakıf üniversitelerinde kontenjanlar ihtiyaca göre mi açılıyor?

Vakıf üniversiteleri yeterince denetleniyor mu?

Bu kurumlardaki akademisyenler ve eğitim kalitesi hangi kriterlere göre değerlendiriliyor?

Eğitim kadroları yasalara uygun mu?

Dersler, akademisyenler tarafından mı veriliyor? Bu soruların cevapları çok önemli!.. Bu sorular cevaplanmadan sürekli vakıf üniversitesi açılmaya devam edilirse, sadece eğitim kalitesi tartışılır hale gelmekle kalmaz, aynı zamanda geleceğin diplomalı işsizler ordusunun da kurulmasının önüne geçilemez. Tabii ki son derece donanımlı akademisyenlerin, çok değerli araştırma ve makalelerin yayınladığı vakıf üniversiteleri de var. Onları kutluyor ve sayılarının artmasını diliyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı neden ilk 500'de üniversitemiz yok diye serzenişte bulunuyor. Bu sıralamada yer alabilmek için önce yeterli sayıda yüksek düzeyli akademisyen, eğitim elemanları ve araştırma laboratuar ortamları yaratmak gerekiyor. Bunlar yaratılmadan asla istenilen kalite ve başarı yakalanamaz.

Her şehirde üniversite açarak başarılı olamayız. Siyasi olarak belki seçmenin hoşuna gidiyordur ancak ülke adına yarar sağlamayacaktır.

Üniversiteler özgür olmalıdır.

Rektörler, üniversitenin kendi içinden, demokratik seçimle seçilmelidir.

Ülkemi yönetenler, hangi konuyla ilgili olursa olsun tarihi çok iyi bilmek gerekir. Tarih iyi bilinirse, geçmişte yapılan hatalardan kaçınılır. Çok eski tarihlere gitmeye de gerek yok. Sadece 10 yıl geriye giderek Türk üniversitelerinin hangi yıllardan başlayarak ilk 500'e girememiş olduklarına bakmak yeterlidir. Baktığınızda  “neden” sorusunun cevabını orada göreceksiniz.

Efendiler; “Dünyayı bilim yönetiyor”. Bizim de ülke olarak batılı ülkelerle yarışır hale gelebilmemiz ancak üniversiter düzey koşulları yükseltilerek sağlanabilir. Yaratamazsak, dünya liginden düşeriz.

Ülkenin tüm üniversitelerinin patronu olan YÖK Başkanı'na, okuyucu akademisyenlerden gelen bazı soruları sormak istiyorum.

Sayın Saraç;

Bir Rektör başında bulunduğu kurum dışında bir iş yapabilir mi?

Bir YÖK üyesi kurum dışı bir iş yapabilir mi?

Bir akademisyen hem YÖK üyesi, hem de Rektör ise dışarıda başka bir iş yapabilir mi?

Bu iki görevi bulunan akademisyen, bulunduğu Rektörlük görevinden, Ramazan Ayı boyunca TV programı nedeniyle ayrı kalabilir mi?

Bu akademisyen, yaptığı iş dolayısı ile para alıyor mu?

Alıyorsa bu ücreti bağlı olduğu kurumun döner sermayesine yatırıyor mu?

Bu görevler YÖK kanuna uygun mu?

YÖK Başkanı'nın bu konuda yasaya göre izin verme yetkisi var mı?

Şimdi diyeceksiniz ki, sen de senelerce rektörlük yaptın, bunların cevabını bilmiyor musun? Değişiklikler olmuştur, takip edememiş olabilirim. Eski bilgileri karıştırmak yerine yetkili bir ağızdan bilgi almak daima daha iyidir. Biz de bilgilerimizi tazelemiş oluruz.

Yönetenler; dünya hızla değişiyor. Bu hıza yetişmemiz ancak dünya literatürlerinde yerini alacak üniversitelere sahip olmamızla mümkündür. Ülkemin bu yarışta yerini alabilecek çok değerli bilim adamları vardır. Bu değerleri ancak demokratik özgür, hukukun üstünlüğünü sağlayacak güçlendirilmiş bir parlamenter sistemle bir araya getirebiliriz..

SON SÖZ: “BEYİN BİR DONANIMDIR, HERKESTE VARDIR. AKIL BİR YAZILIMDIR, HERKESTE YOKTUR.” A. MİANDJİ

Kaynak: Sözcü

Yazarın Diğer Yazıları