Mesut Parlak

Adalet mülkün temelidir

Mesut Parlak

Dünyada gündemi bu denli yoğun başka bir demokratik ülke daha var mıdır, sanmıyorum. Düne kadar birlikte siyaset yapan, 17 yıldır ülkeyi yöneten ve Cumhuriyet’in nimetleri ile oralara gelmiş olanların birbirlerine karşı  ithamları yenilir, yutulur gibi değil.  En tatsızı ise ülkemi yönetenlerin üslupları. Söz ettiğim konuyu anladığınızı zannediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Davutoğlu arasındaki tatsız diyaloglar! İnsan bir an için “Efendiler, o günlerde biriniz Cumhurbaşkanı, biriniz de bu ülkenin Başbakanı idiniz. Bu izinleri sizler birlikte vermediniz mi? Verdiniz!... O gün iyiydi de, bugün mü kötü oldu?” diye düşünmekten kendini alamıyor. Madem öyle, Şehir Üniversitesi’ne arsa tahsisi kim tarafından yapıldı? Arsa karşılığı olarak  kamu bankasından kredi alınırken, izni kim verdi?  Bunların cevapları kamuoyuna açıklanmalıdır. Kredi yapılanması için de Sayın Gül’ün aracı olduğu, Sayın Erdoğan tarafından ifade edildi ve yetmedi “DOLANDIRICILIK” olduğu da eklendi. Sen misin Reis’e karşı çıkan ve parti kurmaya kalkışan?!... Sayın Davutoğlu da karşı hamlede bulunarak “Mal varlıklarımızı açıklayalım“ demez mi!.. Ortalık toz duman!..

 Değerli okurlar, ne günlere kaldık, bu iş böyle giderse eteklerdeki daha ne taşlar dökülecek ve işler mahkeme de bitecek. Yargıya gidince de , yandım Allah !........Yıllardır toplum yapılan haksızlıklara ve yargı kararlarına karşı ADALET, ADALET diye feryat ederken, sessiz kalanlara adalet lazım olunca bakalım nasıl yakınacaklar?

 Ülkemde “ADALET”’e olan güven, çoğu kesimler tarafından üzülerek belirtmeliyim ki yitirilmiştir. Ben yine de Yüce Türk Adaleti’ne  güveniyorum. Bu tatsız diyaloglar yaşanırken, Sayın Sunay Akın’dan alıntı bir öykü okudum. Çok beğendim ve sizlerle paylaşmak isterim. 
      
1750 yılında, Alman Prusya Kralı Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur. Manzara güzel, hava nasıl ferahtır.
"Yazlık sarayımı burada yapalım" der, sessiz ve sakin kapanıp okumayı çok seven, kütüphanesiyle ünlü kral..

"Değirmeni satın alın. Yıkın yerine saray yapın" der adamlarına..

Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.

Değirmenci malını satmak istemez.

Kral değirmenciyi huzuruna çağırtır. "Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça satarsınız" diye sorar...

"Yanlış anlamadım efendim. Adamlarınıza da söyledim. Değirmenim satılık değil" der, değirmenci.
"Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim" diye ısrar eder Kral..

Değirmenci direnir.

"Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya'nın istediğin yerinde saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.
Değirmenin bahçesinde dedemin , babamın mezarları var. Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim. Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil.." Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Frederick ayağa fırlar ve gürler..

"Sen benim Prusya Kralı Friedrick olduğumu bilmiyor musun yoksa?" Değirmenci "Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci'yim." Kral öfkeden deli gibi olur.

"Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın?" Değirmenci hiç telaşa düşmez ve tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde

Adalet'in sloganı olacak ünlü lafını söyler.

"SEN KRALSIN AMA..BERLİN’de HAKİMLER  var!." Kral, kendi ıslah ettiği adalet sistemine ve o düzenin yargıçlarına halkın nasıl güvendiğini ve mahkemelere kralın bile laf geçiremeyeceğine inandığını anlar ve adamlarına, ayni tarihe geçen sözünü söyler..

"Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir.

Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz." Kral İkinci Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve sarayını hemen onun altına inşa ettirir.

Değirmencinin ismini, Sarayının da adı yapar..

"Sans-Souci Sarayı..".

Saray ve değirmen günümüzde hala bir "Adalet Simgesi" olarak o tepede arka arkaya duruyorlar.
Ne güzel bir adalet ki.. Kralın arka bahçesinde bir değirmenci olabiliyor.
Ne güzel bir adalet ki, bir kralla, bir değirmenciyi komşu ve dost yapıyor..
Ve belki de sabahları Prusya Kralı II.
Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci seslenirdi ona..
- "Hey Frederick, sımsıcak ekmek yaptım, göndereyim mi?" Ve belki, Prusya Kralı II. Frederick anlatırdı..

"Adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi."

Yıllar sonra genç bir Osmanlı subayı, bir yılbaşı gecesi Berlin'de bir davete katılır.

Arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve teklif eder..

"Haydi gidelim ve bu sarayı görelim.

Değirmen de hala duruyormuş, sarayın arkasında." Kimse yılbaşı balosunu bırakıp o soğukta dışarı çıkmak istemez.

Genç subay kararlıdır. Tek başına çıkar gider.
Tek başına bu eşsiz anıta bakar..
O genç subay, Mustafa Kemal'dir.

Ve Kurucu Lider Mustafa Kemal Atatürk, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm mahkeme salonlarında, yargıçların arkasındaki duvara asılacak sözü yazdırır..

"Adalet, mülkün temelidir!"

SON SÖZ: “ DÜŞEN BİR ÇIĞDA, HİÇBİR KAR TANESİ KENDİSİNİ OLUP BİTENDEN SORUMLU TUTMAZ.”  WINSTON CHURCHILL

Kaynak: Sözcü

Yazarın Diğer Yazıları