Mahir Temur

Belediyeler niye şirketleşir?

Mahir Temur

Çok basit nedenleri vardır ama bazen bu basitliği kaçırıyoruz!

Büyükşehir Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat ER TV’ye çıktığı programda Esenlik’i kast ederek “Karlılık birinci şart değildir” anlamında bir cümle kullanmıştı.

Ben de kısaca “Belediyeler niye şirketleşir” sorusuna düşüncelerimi yazmak isterim.

Belediyelerin aslında “şirketleşme” süreci bana göre önce “torpili” önlemek içindir.

Özel şirketlerde dillendirilen doğru bir cümle vardır:

“Özel şirketlerde torpil olmaz”

Gerçekten olmaz!

Dünyadaki tüm şirketlerin iki kuralı vardır. Bunu mesela Ahmet Çakır da Hakan Kahtalı da iyi bilir. Çünkü şirketleri var.

Hatta Veli Ağbaba da bilir.

Birinci kural: Karlılık
İkinci kural: Büyümek

Microsoft da bu iki kurala göre hareket eder, Apple da, Coca Cola da aynı bu iki kurala uyar.

Tabii Sayın Vekillerimizin şirketleri de…

Karlılık ve büyümeyi hedef almayan bir “şirket” olamaz dünyada…
İşte bu karlılık ve büyüme formülünü benimseyen her şirkette ehliyetsiz veya beceriksiz kimseleri barındıramazsın şirketinde.

Bi süre denersin ama olmayınca gönderirsin!

Bu kadar…

Dünyada her gün birileri bir yerlere girip birileri bir yerlerden çıkıyor.

Karlılığı düşünmeyen bir şirketin “torpili” mutlaka olur.

O yüzden belediyeler şirketleşir ve şirketleşirken profesyonellerle çalışır.

Karlı olamayan bir organizasyona biz “şirket” veya “limited” veya “anonim” diyemeyiz!

Onun ismi başkadır…

Kısaca belediyelerin şirketleşmesindeki mantık tamamen budur.

Karlılık ve büyüme…

Ve profesyonellerle çalışmak…

Esenlik’ten edilen karları altyapıya, üstyapıya, sosyal ve kültürel harcamalara kullanırsın.

Amaç bu kadar basittir.

Hacı Uğur Polat Yeşilyurt İnşaat’ın yaptığı “villaları” hangi amaçla yaptırdı?

Yeşilyurt İnşaat için düşünülen neyse burada da Esenlik için aynı şeyi düşünmek zorundayız.

İki ile ikinin toplamının dört olduğu kadar Esenlik’in amacı açıktır.

Bunu inkâr edenin “ticaret bilgisi” tartışılır!

 

ŞEFFAF OLMAK DEMEK

Tam bir ay önce “Şeffaf Belediyecilik” başlıklı yazımı tekrar paylaşmak isterim.

Çünkü Başkan Polat Esenlik’le ilgili “biz şeffafız” diyor.

O yazımı aynen paylaşıyorum…

1)Belediyenin net gider ve gelir dengesini en azından yılda bir öğrenebiliyorsak…
2)Bağlı olduğu şirketlerin gelir ve gider dengesini en azından yılda bir biliyorsak…
3)Belediye ait olan araçların sayısını, kaçının kiralık olduğunu kaçının satılık olduğunu ve aylık yakıt giderlerini biliyorsak…
4)En azından yılda sadece bir ayın “gider dökümünü” görebiliyorsak…
5)Tüm çalışanların ve koltukların net maaşlarını biliyorsak…

 

İşte o zaman ben o belediyeye şeffaf derim.
 

Bunun haricindeki tüm sözler benim için tevatürdür.
 

Malatya’da bu bilgilere ulaşan gazetecilere “gazeteci” denir ama bu bilgilere ulaşıp yazan gazeteciye ise “iyi gazeteci” denir.
Sırf bu tanımdan yola çıkarsak ne kadar şeffaf olduğumuzu anlarız!

 

PARA TATLIDIR

Para dedin mi her şeyi unutan her kavramı yok sayabilen ve her koşulu mubah gören çok insanımız var.

Çünkü para çalışarak ve emek harcayarak yapılanların karşılığında hak edilen bir kâğıt parçası olarak görülmüyor.

Para, tüm dinlerin, tüm siyasi partilerin tüm geleneksel değerlerin üstünde görülür!

O yüzden çok zengin insanlara bakışımız farklıdır.

Kimse çok zengin olmuş insanları "çalışarak" bu kadar para kazanabileceğini düşünmez.

Çünkü etrafımızdaki zenginlere bakarak yargılarız.

Ama para hem zengin hem de fakir için çok tatlıdır.

Gönlü zengin için ise araçtır.

Şükredebilen için kâğıt parçasıdır.

Dünyadaki çocuk ölümlerini, savaşları gören bilen için çok değersizdir.

Aslında dünyaya dair gerçek fikri olanlar için para yoktur.

Değer vardır.

Kişilik vardır.

Tavır vardır.

Duruş vardır.

Üretenlik vardır.

Çalışma vardır.

Bu duruşta duranlar çok zengin olmayı düşünmez çok üretmeyi düşünür.

Bir bir, damla damla fikirsel zenginlik ister.

Örümcek ağlarıyla kaplanmış bir kafayı inkâr eder.

İsyan eder.

Etrafına koyduğu tavırla değerlendirilir, cebindeki parayla değil.

Üç kuruşa aldığı kitaptan zevk alan, çocuğuna iki kuruşa aldığı oyuncağı sevdirtebilen, yüz kuruşluk malın aslında 1kuruş olduğunu anlatabilen, kuruşsuz içtiği çayın anlamını yanındakilerde bulanlar parayı önemsemezler.

Para kazanırlar ama o kazançlarını bedenlerine esir etmezler.

Yaşam kalitesini evinin değeriyle eş gören “kitapsız” insanların akşam başka gündüz bambaşka insanların parayı çok tatlı görmesi normaldir.

Tatlı dedin mi ev kadayıfı akla gelir.

Cevizli baklava akla gelir.

Tahinli pekmez akla gelir.

Para gelmez!

Para o tatlıyı satın alır.

Para parayı satın alır.

Para kişiliği satın almaz.

Yarın öleceğiniz kesin niye bu iki saatlik dünya için kendinize değer biçesiniz.

Niye...

Yazarın Diğer Yazıları