Dr. Mehmet Turfanda

Kara Kutu'nun içindeki tehlike

Dr. Mehmet Turfanda

2 haftadan beri nur topu gibi yeni bir derdimiz oldu: Soner Yalçın. 

    

Bu yazarımızın bir önceki kitabı “Saklı Seçilmişler”i aldım, okumaya çalıştım, yarım bıraktım. Kitap akla mantığa aykırı komplo teorileri ile doluydu; o zaman bu kitabın ekmeğini yedi yazarımız. Ancak doymadı, veee yeni kitabı: “Kara Kutu”. E yeter ama!
    

Bir 38 TL daha verip yeni kitabı almadım; ama sayın Yalçın,  televizyon televizyon dolaşıp kitap tanıtıma başlayıp beyin kıvrımlarını iğfal etmeye başlayınca ve konu aşı gibi kitleleri ve benim açımdan da çocukları ilgilendirince ben de bu yazıda topa gireceğim, kusura bakmayın. 
    

Soner Yalçın 1990’larda (kendi anlatımı ile) basit bir sağlık muhabiri iken 2000’lu yıllarda komplo kurguları ile yazdığı kitap ve yazıları ile ünlü olmuş birisidir.
    

Fetö,  “Efendi” kitabındaki tezleri kullanarak “Müslümanları asla yüksek bürokrat yapmazlar, bu durumda soruları çalmak zorundayız “ demiştir. Yine aynı terör örgütünün kalemşorları; Yalçın’ın MİT üzerine yazdığı kitapları kullanarak Ergenekon davasını haklı çıkarmaya çalışmıştır.
    

Sonra Soner Yalçın, Fethullah ve adamlarının kendisinin bir komplo (teorisi) olduğunu anlatan yazıları üzerine aynı örgütçe içeri atılmıştır, uğradığı komplo ve ardından hapis cezalarından alnının akı ile çıkması takdir kazanmış biridir aslında.  
    

Yakın zamanlarda düşüşe geçmeye başlayınca kendine kazanç getirecek yeni uğraşı da “sağlık sektörü” olmuştur. Araştırıcı gazeteciliği sürüyor  ama yanlış yerleri araştırıyor.
    

TV konuşmalarına bakarak, Soner Yalçın’ın yazdıklarına inandığına eminim. Ancak kendi düşünce yapısı hayatı bir komplo olarak görmeye başlamış. Belki de geçirdiği travmaların etkisi olmuştur.  Fakat anlattıkları modern tıp yerine geleneksel tıbbı; aşı yerine aşı karşıtlığını destekliyor. Yani yine farkında olmadan bir amaca hizmet etmiş oluyor.  İslami cemaatlerin özel hastanelerde ve devlet hastaneleri içinde “hacamat, sülük” gibi yollarla güçlenmesine yol açıyor. Aslında Hristiyan bağnaz tarikatların desteklediği “aşı karşıtlığını” bu topraklarda da yerleştiriyor. 
    

Komplo teorisyenleri ortak özelliği asla haksız çıkmamalarıdır. Söyledikleri bilime aykırı ise “bilim bir komplo” derler. Heyecanlı bir hikâye çıkarsa gerçek olup olmadığı önemli değildir. Onlara göre “ yanlış” diyenler de komplonun içindedir, haindir. Komplosunun yanlış olduğunu ispatlarsanız yeni teoriler, sanrılar üretirler.
    

Aslında Yalçın’ın çıkış noktası doğru. Trilyon dolarlık sağlık sektörü lobi ve bağışlarla ülkeleri etkiliyor. Halk için ücretsiz olması gereken en temel sağlık hizmetleri ve ilaçlar kapitalist sisteme mağlup oluyor. Biz son mağlubiyeti “şehir hastaneleri” ile yaşıyoruz.
    

Ancak bazı yanlışlar tüm doğruları götürüyor.
    

S. Yalçın sözlerinde şundan bahsetmiyor: Teknoloji ve bilimin ilerleyişiyle hayatımız olumlu anlamda şekilleniyor ve tıp ilerliyor.  Doğa değişirken, iklimler değişip yaşam koşulları değişirken, beslenme alışkanlıkları değişirken elbette tıp ilerleyecek ve gelişecek. Daha uzun yaşam süreleri, daha az görülen salgın hastalıklar, çok azalmış bebek ölüm oranları modern tıbbın bize verdikleri yaşam bonuslarıdır. 
    

S. Yalçın’ın kitabıyla ikna olanlar; modern tıbba arkalarını dönecekler, sevdiklerini bu tarafa itecekler. Tehlike bu işte. Olasılıkla basit bir tedavi ile iyileşebilecekken ölüp gidecekler. Aşı karşıtlığı olanların çocukları salgınlara sebep olacaklar.
    

S. Yalçın gibi sahte tıp pazarlayıcıları “yıllardır konuşuyoruz, yazıyoruz, değişen bir şey yok; bari ağzımız da laf yapıyorken, belli bir popülariteye de erişmişken bunu neden para çevirmiyoruz” deyip vurgunu yapıyorlar. Herkes memleketimde kendi “Çiftlikbank”larını kurmuş, oh ne güzel. 
    

Ahmet Rasim Küçükusta, Canan Karatay gibi neden hala doktor sıfatını taşımalarına izin verildiğini bilmediğim kimseler yüzünden insanlar olağan tedavileri reddeder olacaklar. Fatih Altaylı, Karatay diyeti yaptıktan sonra iki stentle ucuz yırttı; A. R. Küçükusta da "Canan Karatay sağlam yedi biraz da ben yiyeyim" doktorudur bence, neyse konumuza dönelim.
    

İlaç endüstrisi ile o ilaçları kullanmayarak mücadele edilmez.  Eğer hasta ilacı bırakırsa ilerleyen zamanda hastalığınızın oluşturduğu yeni sorunlar yine ilaçla tedavi edilmeyecek mi?  İlaç endüstrisi ile mücadele kişisel problem olmamalıdır; bilimsel yaklaşım ve devlet programı ile mücadele edilir. Kendi ilacını kendin keşfetmeyi, üretmeyi sağlamakla sağlık korunur. Bu ülke 1960’lara kadar tüm aşılarını kendi üretiyordu, sonra hangi akıl aşıyı dışarı bağımlı hale getirdi? Yani “aşı yapmak bizi kısır yapabilir” deyip kitap yazmakla olmaz o işler. 
    

Bir parantez açayım. Kabakulak geçirmiş bir kişinin kısır olma olasılığı %7-13 arasıdır. Adamlar seni kısır yapmak istese niye kabakulak aşısını satsın sana sayın komplo teorisyenleri? Ya da sizi köpek ısırsa cinsel hayatım sona erer diye kuduz aşısı olmayacak mısınız?
    

İlaç ve aşı, tekelleşme ve kapitalizme bağlı olarak yanlış güçlerin elinde de olabilir, ancak insanlığın en büyük mucizeleridir. Yerli ve milli üretim atağını ilaç ve aşı alanında geliştirmek halk sağlığımız ve ekonomimiz için yapılacak en doğru iş olacaktır.
    

İlaç endüstrisindeki parasal çarpıklıkları namuslu ve duyarlı her bilim insanı hekim eleştirmelidir. Ama bunu aşılar konusunda kuşku yaratmaya kadar götürerek kapitalizm düşmanlığı yapmazsınız, bilim ve toplum düşmanlığı yapmış olursunuz.
    

Soner Yalçın diyor ki; “tartışmada ne mahzur var?” Mahzuru şu: İnsanlar konu hakkında yeterli araştırma yapmayacak ve söylenenlere inanacaktır, bilgisiz ancak özgüvenli konuşan birinin dediğine inanılsa hem kendi çocuklarının hem de salgın nedeniyle diğer çocukların hayatını tehlikeye atacaktır. Bunun tartışılma yeri televizyon değil tıpla ilgili konferanslar, dergiler kitaplardır. 
    

Sorgulamak, tartışmak şüphesiz iyidir; ama sorgulamayı bilen için iyidir. “Emniyet kemeri aslında sizi korumaz, buna inanmanızı istiyorlar” ya da “bu uçak aslında uçmuyor, dış güçler sizi kandırarak uçak almanızı istiyor, hem de uçak kazalarından yılda 300 kişi ölüyor” demek sorgulamak değildir. Bu akıl hastalığı belirtisidir.
    

Aşı yapılmadığında oluşacak salgın yalnızca aşı reddedenlerin çocuklarını tehdit etmiyor, toplum bağışıklığını bozdukları için aşı olmuş insanlar da hastalığın daha dirençli haliyle karşı karşıya gelme tehlikesi yaşıyorlar. Dolayısıyla ne dediğini bilmez cahil ve şizofrenlerin söylemleriyle aşı "sorgulanamaz".

Halk sağlığına ve aşılamaya kuruluşundan beri sonsuz önem vermiş bir Cumhuriyet'in böyle komplo üfürükçülerine ihtiyacı yoktur. Eski cumhuriyetçi yazılarınız da sizi aklamaz Sayın Yalçın.
    

Böyle manasız çıkışlar topluma büyük hasar verir. Çoluğun çocuğun sağlığını tehlikeye atmaktan utanmalısınız Soner Bey. Zaten etrafta bir şekilde ülkeye girmiş kişilerin taşıdığı sayısız mikrop dururken; bir de tarihe karışmış hastalıkları hortlatmak mı istiyorsunuz siz?
    

Bence Soner Yalçın’ın sahte bilim merakı hastalık derecesine ulaşmış; artık yavaş yavaş ulusal bir tehdit düzeyine gelmeye başlamıştır. An itibariyle ilaç almayın, sağlıklı ölün mesajı vermektedir.
    

Alternatif tıp tüccarlarının bugün küresel pazarı yaklaşık 60 milyar dolar, 10 yıla kadar 200milyarı geçmesi bekleniyor. Aşı karşıtlığının da bir ekonomi-politiği var Sayın S. Yalçın. Bugün bitkisel tedavi ürünleri satan bir biyokimyacının cumhurbaşkanı başdanışmanı olduğundan hiç bahsettiğinizi duymadım. 
    

Şimdiki yönetimin tamamen doğru yaptığı üç beş şeyden biri aşı. Akıllarına bir şeyler düşürüp aşıları kaldırtmayın lütfen, vebali büyük olur.
    

İnsanların eğitimli ve dürüst olduğu ülkelerde böyle bir kitap yazan birisinin daha kanallara çıkarılmaması beklenir;  fakat ülkemizde kendisi yarın öbür gün bambaşka bir konuda yine sallayıp komplo teorileri üreterek satış rekorları kıran başka kitaplar yazmaya devam edecektir. Hayırlı satışlar efendim!
    

Sıradaki Soner Yalçın komplo teorisi dünyanın aslında düz olması ile ilgili mi acaba, bilmiyorum. Ama benim sıradaki yazı konum belli; aşı karşıtları hain mi, aptal mı?

Yorumlar 1
Mehmet KAÇAR 29 Kasım 2019 13:58

Sevgili Mehmet, gerçekten kitabı okudun ve bu izlenimlerimi edindin, meraktan soruyorum. Okumadınsa lütfen oku, okudunsa ayrıntı vererek getirdiğin suçlamaları yöneltirsen, belki neresi doğru? Neresi yanlış bize bir nebze de olsa katkı olur. Farklı perspektiften bakınca herşeyde bir eksik ve yanlış potansiyeli olabilir. Ama Soner Yalçın, senin yazında belirttiğin adam değil. Katılırsın katılmazsın yazıları okunur, eleştirini yaparsan fikir emekçisi birinden alacağın bir cevap alırsın, yanlışını düzeltmişsen sana teşekkür de eder. Adam gibi adam yani. Sevgi ve Selamlar

Yazarın Diğer Yazıları