Ahmet Küçükşahin

Türkiye Cumhuriyetinin Birleştirici Unsurları

Ahmet Küçükşahin

İnsan toplulukları bir araya gelmezse ciddi bir iş çıkaramazlar. Devlet kuramazlar. Bir güç oluşturamazlar. Onun için ‘bir elin nesi var iki elin sesi var’ demişler. 

Türklerin en büyük özelliği, devlet kurmak olarak ifade edilir. 

Devlet kurabilmek için bir araya gelmeyi sağlayan asgari müştereklerde birleşme kültürünün olması gerekir. Bununla birlikte Türk toplumundaki örneklerin gösterdiği gibi, inandırıcı bir liderin ortaya çıkması da gerekir. Bilge Kağan gibi, Cengiz Han gibi, Selçuk Bey gibi, Osman Bey gibi, Mustafa Kemal gibi!
Kurdukları devletler, aynı dili konuşan, aynı kaderi paylaşmış, duygu ve düşünceleri aynı olan insanlarla gerçekleştirilmiş.

Bu devletlerin uzun süreli olması için insanları bir arada tutan bağların sürekli olarak güçlendirilmesi ve güncel tutulması gerekir. Hiç şüphesiz, bu birliktelik zeminlerini yok etmek isteyenler olacaktır. Bunlara karşı da uyanık olmak gerekir. 

Bu noktada Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti örneklerine değinmek istiyorum.
İmparatorluklar çok dilli, çok inançlı, çok milletli yapılardır. Zira birleştirici unsur olarak düşünülen hiçbir şey yoktur: Dil birliği yok, din birliği yok, dil birliği yok. Bu nedenle imparatorlukları ayakta tutan unsur, imparatorluğun dünya devletleri arasındaki siyasi gücüdür. Güç zayıfladıkça veya azaldıkça imparatorluk dağılmaya başlar. Bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğu, gücün zayıflaması ile birlikte dağılmış olan imparatorluğa güzel bir örnek oluşturur. 

Osmanlı, Avrupa’daki Hıristiyan nüfusun yaşadığı topraklarının büyük bir bölümü elden çıktıktan ve genel anlamda Müslüman çoğunluğun yaşadığı topraklar elde kaldıktan sonra İslamcılık siyasetine sarılmıştır. Özellikle Sultan II.Addulhamit döneminde ülkede yaşayanları bir arada tutabilmek ve ayrışmalarını önleyebilmek için “din kardeşliği”, “halife”, “aynı dinin mensubu olma” gibi yaklaşımlarla bir müddet daha birliktelik sağlanabilmiştir. 

Dünyadaki fikir değişimine paralel olarak bu da yeterli gelmemiş ve Müslüman Araplar mevcut sistemin bir parçası olmadıklarına kanaat getirerek ayrılık çabası içinde yerlerini almışlardır. 
Osmanlı’nın dağılmasını müteakip yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti milliyet asasını benimsemiştir. Aslında İslamiyet ve Türklüğün birleştirici gücünü birlikte kullanmıştır. Zira ülkeye Müslüman olmayan Türkleri kabul etmemiş, Rumlar gibi, Müslüman olmayanları da yurt dışına çıkarmıştır. Hatta Yunanistan ile yapılan Nüfus Mübadelesi sonucu Türkiye’de Karaman bölgesinde yaşayan Rumca konuşan Hıristiyan Türkler Yunanistan’a gönderilmiş ve Müslüman Rumlar da Türkiye’ye kabul edilmiştir. Kısaca, Türkiye denilen alan içerinde büyük çoğunlukla Müslüman olanlar kalmıştır.  

Zaman içerinde laiklik ilkesini benimseyerek birleştirici unsur olarak Türklüğü öne çıkarmış ve İslamiyet’in birleştirici özelliğini ikinci plana koymuştur.  Bugün Atatürk’e yükselen itirazlar bundan kaynaklanmaktadır. İtiraz edenler, İslamiyet’i birleştirici unsur olarak görmek ve Türklüğü yok saymak istemektedirler. 

Oysa İslamiyet, birleştirici olduğu kadar ayrıştırıcı bir özelliğe de sahiptir. Suudi Arabistan’da benimsenmiş olan İslam, İran’da benimsenmiş olan İslam ve hatta Türkiye’de benimsenmiş olan İslam örtüşmemektedir ve birbirinden çok farklıdır.

Mezhepler, tarikatlar, cemaatler bu farklılıkların temel kaynaklarıdır. Bunlar ortadan kalkmadığı süre içerinde İslam, ayrıştırıcı bir yapıdadır. Herkes İslam istiyor ancak, kendi kafasındaki İslam’ı istiyor. Bu nedenle, Türkiye’de laiklik ilkesi, herkesin kendi kafasındaki İslam’ı yaşamak kaydıyla İslam’ın birleştirici özelliğini Türkiye Cumhuriyetin yapı harcı olarak kullanmayı amaçlamaktadır. 

Komşumuz Yunanistan kendi ülkesinin birleştirici çimentosu olarak üç konuyu kullanmaktadır: Helen ırkından olmak, Ortodoks olmak ve Türk düşmanı olmak. Yunan hükümetleri, Helen olmak ile halkının yaklaşık %60, Ortodoks olmakla halkının yaklaşık %30, Türk düşmanlığı ile de yaklaşık %10 gibi bir kitlesine hitap etmektedir. 

Türkiye Cumhuriyeti için en uygun ve en gerçekçi karışım; Türk olmak, Atatürkçü olmak ve Müslüman olmaktır (tarikatsız, cemaatsiz ve laiklik ilkesine sadık kalarak,).

Yazarın Diğer Yazıları