Ahmet Küçükşahin

II. Abdulhamit Dönemi Osmanlı Donanması

Ahmet Küçükşahin

Osmanlı’nın sonunun başlangıcı olan ve yenildiği 1977-87 Osmanlı Rus Harbinde (93 Harbi) Osmanlı ordusu, karşısındaki düşmana göre, ne sayı, ne de silah ve top gücü bakımından daha aşağı değildi. 
Sultan Abdulaziz (1861-1976), II. Abdulhamit’e (1876-1909) iyi bir ordu ve güçlü bir donanma devretmişti, ama buna karşın ordu 93 Harbi’nde mağlup olmuştu. Nedeni, muharebelerin saray paşaları ile harp meydanlarından değil, saraydan yönetilmeye çalışılmasından ileri gelmiştir. 

II. Abdulhamit tahta çıktığı zaman 30 parçalık bir donanma Karadeniz’e, Adriyatik’e ve Ege Denizine hakimdi. Zırhlı nakliye gemilerinden mürettep 28 parçalık büyük bir Osmanlı donanması 42 tabur askeri taşıyabiliyordu. (Bu tarihte Rusya’nın henüz sözü edilir bir donaması dahi yoktu.)

Sultan Abdulhamit 1877-78 Osmanlı Rus harbinde bu donamayı kullanmamıştır. 

Harpten sonra ise donanma, esas birlikleri ile Haliç’e kapatılmıştır. Donanmada esaslı bir talim, manevra ya da bakıma müsaade edilmemiş ve Haliç’te çürümeye terk edilmişti. Çünkü Abdulhamit donanmadan korkuyordu. 

Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Hasan Rami Paşa 1909 yılında yazdığı hatıratında belirttiği üzere; 1896 yılında Akdeniz Filosu Komutanlığına tayin olur, 1907 yılında Nazır (Bakan) olur. Maalesef, Nazır olduktan sonra Saraya ve önemli toplantılara davet edilmez. Sultan II. Abdulhamit’i bir tek defa, o da nazır tayin dildiği gün gördüğünü kaydeder.  

Haliç’e hapsedilen savaş gemilerinin su kesimlerine kadar midye bağladığı, köhneleşmiş gemilerin güvertelerinde tavuk beslendiği, tavuk yemi olsun diye bölmeler içindeki sandıklarda yonca yetiştirildiğini yazar. 

“Nazırlığa tayin olduğum zaman bahriye mensuplarını miskinlik illetine uğramış halde buldum.  Tersane tesislerinin hiçbirisi işlemiyordu.  Bahriyeliler kahvede vakit geçirdiklerinden silah kullanmanın en basit kaidelerini bile bilmiyorlardı.” demektedir.

Ayrıca “Bahriye Nezareti’ni borca boğulmuş buldum. Ne para geliyordu ne de itibar kalmıştı. Ayrılan bütçenin ancak üçte birinin verilmesi adet haline gelmişti. ‘Gemilerin hiç birisi yerinden kıpırdamayacak’ diye padişah iradesi geliyordu. Askere aylık vermek için para istediğimizde; Saraydan: ‘Para olmadığı, idare edilmesi’ lüzumu tebliğ ediliyordu. Ne Bahriye, ne Harbiye Nezareti, hatta ne de Maliye’de, kendi başına on para sarf etmek iktidarı yoktu.” diye yazmaktadır. 

Hasan Rami Paşa filo komutanı olarak 1897 Osmanlı-Yunan harbinde, bu donanmanın harp edemeyeceğini, harbe hazır olmadığı hakkındaki çırpınışlarına karşın, Çanakkale’ye sürgün edilmiştir.
24 Nisan 1881 tarihinde Fransa, Cezayir sınırlarında bir olay bahanesiyle Tunus’a asker çıkardığı bir zamanda Osmanlı olaya müdahale etmesi için Girit’ten üç zırhlıyı Tunus’a doğru yola çıkarmıştı, ama gevşek davranıldığı için Tunus beyi Fransızlar ile anlaşma imzalamıştı. 

1901 yılında, Osmanlı, iki Fransız sarrafın, ticaret mahkemeleriyle halledilebilecek olan alacaklarını vaktinde ödemeyince, Fransız donanması Osmanlı sularına gelerek Midilli adasını işgal etmiş, Fransız askerleri bu borçlar ödeninceye kadar oradan çekilmemişlerdir. 
Balkan Savaşında, Yunanistan’ın 1911 yılında hizmete giren Averof adlı bir tek zırhlısı dahi Osmanlı donanmasından üstündü. 

Almanlar “Tarih bizlere, hiçbir ülkenin büyük güç statüsünü denizde saygı kazanmadıkça ve deniz kuvvetleri olmadan koruyamayacağını öğretmiştir.” der.  
Bugünün koşullarında Türk Donanması, Mavi Vatan Türkiye için olmazsa olmaz bir koşul niteliğindedir.  Ona bir bebek gibi sürekli ve itinayla bakmamız gerekir.  

Yorumlar 1
Adil Özgen 20 Mayıs 2021 20:31

Yalan ve uydurma tarihçilerin savlarını boşa çıkarmak ve bu doğru bilgilerin daha çok insan tarafından bilinmesini sağlamak başlı başına bir politika olmalı. Ayrıca yazının başındaki sehven yazılmış olduğu belli olan 1977 tarihini de düzeltelim lütfen ????

Yazarın Diğer Yazıları