Ahmet Küçükşahin

Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk (2)

Ahmet Küçükşahin

Fatih Sultan Mehmet ile Mustafa Kemal Atatürk’ün birbirine benzeyen pek çok yönü bulunmaktadır. 

Her ikisi de büyük olaylar karşısında alışılmışın dışında düşüncelere sahip olmuşlardır. Sultan Mehmet, huzuruna çıkan son Bizans elçilerinden birisine “Benim kudretimin yettiği şeyler sizin muhayyilenizin bile hudutları dışındadır” demiştir. 

Fatih Sultan Mehmet’in, Rumeli (Boğazkesen) Hisarını yaptırması, İstanbul’un fethi için o güne kadar olmayan topları döktürmesi, havan topunu uygulamaya sokması, gemileri karadan yürütmesi birer örnektir. 

Buna karşın Mustafa Kemal, 1918 sonrası Anadolu’da kurtuluş çareleri olarak düşünülen Amerikan, İngiliz, Fransız mandacılığını reddedip kendi gücümüze dayanan tam bağımsız bir ülke düşünmüştür. 

İstiklal Harbi esnasında Mustafa Kemal’in yakın çevresi nihai hedef olarak Yunanlıların Anadolu’dan atılmasını düşünürken Mustafa Kemal, savaş sonrası ülkenin nasıl modern bir ülke haline getirilebileceğini düşünmüştür. 

İstanbul’un fethinin arifesinde Sultan Mehmet, paşalarına şöyle seslenmiştir: “Onlara (yiğitlerine) anlatınız ki, askerlik, harp üç şeye bağlıdır: Namus, itaat, yılmamak! Ne kadar yüksek bir maksada hizmet ettiğinizi göz önünde bulundurunuz! Hücumda ben sizin yanınızda olacağım, herkesin vazifesini nasıl yaptığını göreceğim”.

Mustafa Kemal’in askerlik yaşantısı da bu esasa uygun geçmiştir. Türk ulusunun köle olarak ve başkasının emrinde yaşamamasını en temel değer olarak görmüştür. Çanakkale’de İngilizlere taarruz ederken askerlerine “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” demiştir. 

İstanbul’un fethinin gerçekleşmesini müteakip, Fatih Sultan Mehmet, 29 Mayıs-18 Haziran 1453’e kadar 21 gün İstanbul’da kalmıştır. Mustafa Kemal de düşman istilasından kurtarılmasından sonra 10-29. Eylül 1922 tarihleri arasında 19 gün İzmir’de kalmıştır.  

Fatih Sultan Mehmet, harp hazırlıklarını kendinden başka kimse bilmeyecek şekilde yapmıştır. Bir gün yeni harp hazırlığının nereye karşı olduğunu soran bir ordu kadısına, “Efendi! Eğer sakalımın tellerinden bir tanesi tasavvurlarımı bilseydi koparır ve yakardım!” demiştir. Benzer şekilde Mustafa Kemal, ülke kaderinde rol almaya karar verdiğinde geleceğe ilişkin tasavvurlarını bir sır olarak saklamış ve zamanı geldiğinde uygulamaya koymuştur. 

Fatih Sultan Mehmet, Rumeli’de ödül olarak tımar ve zeamet verirken iki şart koşmuştur: Birincisi İslamiyet’i kabul etmiş olmak, ikincisi Türkçe konuşmaktır. Benzer şekilde Mustafa Kemal Atatürk’te, Türk olmakla gurur duymuş, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türklük esaslarına göre temellendirmiştir. 

Sonuç olarak, Danişmend Kronolojisinde şu hüküm kayıtlıdır: “Fatih eğer 10 yıl daha yaşamış olsaydı, dünya tarihi büsbütün başka bir şekle girmiş olurdu”. Büyük Türk’ün ölüm haberi üzerine geniş bir nefes alan Avrupa Hıristiyan aleminin bütün kiliselerinde şükür duaları yapılmıştır. 

Bizler de hep “Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı, Türkiye dünyanın en saygın, en teknik ve en modern ülkesi olurdu” diye düşünmeden kendimizi alamıyoruz. 

Yazarın Diğer Yazıları