Ahmet Küçükşahin

Elazığ- Malatya Depremi ve Konuşulması Gerekenler

Ahmet Küçükşahin

24 Ocak 2020 günü meydana gelen depremde, deprem şiddetinin 6.8 olduğu ifade ediliyor. Ama pek çok vatandaş deprem şiddetinin daha fazla olduğuna, devletin kendi gerekçelerinden dolayı afet bölgesi ilan etmemek için şiddetin daha düşük gösterildiğine inanmaktadır.

Aslında bu durum devlete olan güvenin olmadığı veya sarsıldığının bir işaretidir.

Devlet denen mekanizma, en genel anlamıyla yasama, yürütme ve yargı erklerinin birleşiminden oluştuğuna ve bugünkü pratikte bu üçünü birden tek kişi temsil ettiğine göre, bu güvensizlik tek kişiye olan güvenin sarsıldığına işarettir.

Malatya ve Elazığ AKP’nin kalesi niteliğinde olan iki ildir. Malatya ve Elazığ halkının beklentisinin yıllarca verdiği desteğin karşılığını alma zamanı olduğu yönündedir.

Bu noktadan hareketle şunları söylemek mümkündür.

Elazığ-Malatya depremi, sadece depremcilere bırakılamayacak kadar ciddidir. Günlük yaşantıda onların söylediklerinin pek bir önemi bulunmamaktadır.

Yürütmenin başı, yani Cumhurbaşkanı, yani onun partisi AKP, devlete para bulma telaşesiyle (tesadüf Elazığ-Malatya depreminin ertesi günlerinde) imar değişikliği getirme çabası içerinde! Aslında imar afları, depremle gelen ölüme davetiye çıkarmaktır.

Demek ki, deprem ile birlikte fay hatları ve onun kırılma zamanlarını konuşmaktan ziyade deprem bölgelerinde uygulanacak imar durumunu konuşmak daha gerçekçi olacaktır. Bu da şehircilik, belediyecilik ve jeologların müşterek konusudur.

Depremle birlikte yardım alamayan, yaraları sarılamayan, haksızlığa uğradığını düşünen vatandaşların yıllarca destek verdikleri siyasi partilere ders vermek için siyasi tercihlerini değiştirme anlamına gelecektir. Bu durum siyaset biliminin konusudur. 

Bu nedenle bu depremi onlar da konuşmalıdır.

Depremle birlikte, bazı göç olaylarının yaşanması kaçınılmazdır. Bu durum sosyal dengenin bozulması anlamına gelir ki, bu konu da sosyologlar tarafından konuşulmalıdır.

Malatya ve Elazığ çevresinde bulunan Keban-Karakaya-Atatürk Barajlarında bir çatlağa yol açıp açmadığı veya önümüzdeki yıllarda daha şiddetli bir deprem neticesinde çatlakların oluşup oluşmayacağı tartışılmalı ve devlet mekanizmasında önlemleri alınmalıdır. Yüzde bir dahi olsa bu olasılık ciddi bir olasılıktır, Türkiye’nin bütün kazanımlarını alır götürür. Bu konu da hepimizi ilgilendiren bir konudur. Bütün bilim insanları ve devletin bütün birimleri bu konuyu konuşmalıdır. Aslında bu ihtimal en büyük güvenlik sorunudur.

Daha güncel bir konu olarak, Malatya ve Elazığ çevresinde bulunan Keban-Karakaya-Atatürk Barajlarının bu depremlere ne kadar etkisi olduğu noktasından hareketle, “Kanal İstanbul”un depremi ne derece tetikleyeceği konusu üzerinde ciddi bir şekilde durulmalıdır.

Sonuç olarak, yukarıdaki konular, bize daima tevekkül aşılamaya çalışan yönetici ve din görevlilerine bırakılmayacak kadar ciddi konulardır. Önlem almak üzere tartışılması gerekir. Bütün bunların cevabı ve çözümü bilimde aranmalıdır. Zira “hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir.”

Yazarın Diğer Yazıları