Ahmet Küçükşahin

Büyük Taarruz Öncesi Düşman (Yunan) Durumu

Ahmet Küçükşahin

Küçük Asya Ordusu Komutanı General Papoulas Kasım 1922 ayında Askeri Mahkeme önünde şunları söylüyordu:

“Biz, bir fetih ve istila için İzmir rıhtımına çıkmıştık. Hedefimiz açıktı. Karşımızdaki Türk mukavemetini imkansız hale getirecek ve sulh masasında karşımızdakine istediklerimizi kabule mecbur bırakacak, zaferin sahibi olacaktık. Bu da, Küçük Asya’da, demiryollarının uzandığı son kavşak noktası olan Ankara’yı ele geçirmekti. Bunu da, 1919 yılı tamamlanmadan ve Anadolu ikliminin sert kışı başlamadan yapmak mecburiyetinde idik. Bunlar maalesef yapılamamıştır.”

Papoulas, Sakarya Meydan Muharebesi sonrası yayınladığı bir ordu bildirisinde, “Yunan ordusu, 12 tümenle 700 km.lik bir cepheyi savunmakta ve cephe gerisi güvenliğini sağlamakta güçlük çekmektedir. İşgal altındaki yerli halkından, ön hatların takviyesi mümkün olmamaktadır.” demektedir. 

700 km cephe; Gemlik Körfezi, Bilecik, Eskişehir doğusu, Afyon doğusu, Menderes Nehrini takiben Ege Denizine dayanmaktadır.
 
Yunan Başbakanı Venizelos’un kendisine anlattığı Megali İdea’nın tesirinden kurtulamayan İngiltere Başbakanı Lloyd George, garip bir tesadüf olarak, Mustafa Kemal’in “Hakkımızı vermezseniz biz almasını biliriz!...” şeklindeki ültimatomu Fransız yazarı aracılığı ile dünyanın yayın organlarında yer bulduğu gün, İstanbul’daki işgal kuvvetleri komiseri General Harington’a şu soruyu sormuştu:

“Türkler bir taarruz yapacak kudrette midir?”

Harington’un verdiği cevap, Başbakanın telaşını yatıştıracak nitelikteydi: “Türkler, bir genel saldırıya kalkışamazlar. Her şeyden önce, cephede boydan boya uzanan Yunan müstahkem hattını yarmak Türkler için mümkün değildir ve bir başarısızlık Ankara’nın sonu olur.” Bir İngiliz Kurmay subayı ise verdiği bir raporda; “Türkler bu mevzileri dört-beş ayda ele geçirebilirse, bir günde düşürdüklerini iddia edebilirler.” diye yazmıştır.

Anadolu savaşı Yunanistan’a günde 10 milyon Drahmi’ye mal olmaktaydı. Bu nedenle yörenin imkanlarını ve yöre halkını kullanmak uyanıklığı ile İyonya Devletini kurmaya karar vermiştir. 

İyonya Devleti’nin temelini atma görevi Yunanistan’ın İzmir Yüksek Komiseri Stergiadis’e verilmişti. Yüksek Komiser yayınladığı ilanda açıkça “İyonya Devleti” adını kullanmıştır. 

İngiltere’nin Atina temsilciliği ise, 30 Temmuz 1922 günü, kurulacak muhtar bölgenin başına Kral Naibi unvanıyla Yunan Prenslerinden birisinin getirileceği haberini duyurmuştu. 

İzmir’de tellaklar sokaklara dökülmüş “Duyduk duymadık demeyin” diyerek halkı Yüksek Komiser Stergiadis’in “İyonya Devleti”nin durumunu açıklayacağı toplantıya davet ediyordu. Aynı gün Türk tarafı cephede çok önemli bir toplantı daha yapıyordu.

 31 Temmuz 1922 günü Batı Anadolu’da İyonya Devleti kurulmuştur. 

Kilise, Ordu, Yunan yönetimi ve Ulusal Savunma Komitesi ayrı ayrı kollardan İyonya Devleti’nin varlığı için devreye girmişlerdi. Birkaç gün içinde İzmir, Bursa, Bandırma, Soma, Manisa ve Simav bölgelerinde 30 bini aşkın bir kuvvet oluşturulmuştu. Bu kuvvetler 48 tabur halinde teşkilatlandırılmış, eğitimlere başlanmıştı. 

Burada dikkati çeken bir nokta şuydu: Çanakkale Boğazı’nın her iki yakası da Yunan toprağı oluyordu. Paris’te Mart 1922 ayında tespit edilen barış esaslarına göre, Gelibolu yarımadası, Tekirdağ’ın batısına kadar Yunanistan’a bırakılacaktı. Şimdi temeli atılan “İyonya Devleti” ise Bandırma’ya kadar Çanakkale Boğazı’nın güney kısmını kapsayacaktı. 

Korgeneral Papoulas’ın yerine Küçük Asya komutanlığına atanan Korgeneral Hacıanasti, 04 Haziran 1922 tarihinde İzmir’de göreve başladı. Hacıanesti, İzmir’e geldiği günden bu yana iki büyük hata yapmıştı. Biri “Güney Cephesinde” ki değişiklik, diğeri de İstanbul sevdası ile Anadolu’dan Trakya’ya birlik kaydırmaktı. 

06 Ağustos 1922 tarihli “Le Tems” gazetesi, başmakalesinde M. Lloyd George, İzmir vilayetinde artık Türk egemenliğinin kurulamayacağını açıklamıştı. Yine aynı gün (06 Ağustos), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, ordulara taarruz hazırlık emrini vermişti. 

16 Ağustos pazartesi sabahı İzmir’deki gazeteler manşet haberde Yunan Hükümeti, Kralın doğum gününü ilk defa Atina dışında ve “Devlet Töreni” ile Afyon ve Eskişehir’de kutlayacağını açıkladı. 

Şenlikler 23 Ağustos sabahı başladı. Bu nedenle Afyon, 24 Ağustos sabahı alışılmamış bir kalabalığın toplandığı yer olmuştu. “Garden Parti”, o gün akşamı Yunan Subay Kulübü’nde düzenlenmişti.

25 Ağustos’ta sokak eğlencelerinin günü olmuştu. Bir önceki gece Subay Kulübündeki o görünümler bugün yollara taşmıştı. 

Türk Ordusu 14 Ağustos günü başladığı birlik kaydırmalarını 24 Ağustos günü tamamlamış, bu kapsamda 1’nci Kolordu (dört tümen) yaya olarak 130 km, 2’nci Kolordu (üç tümen) yaya olarak 120 km, 4’ncü Kolordu (dört tümen) yaya olarak 110 km, Süvari Kolordusu (üç tümen) at sırtında 150 km yol kat ederek taarruz mevzilerine yanaşmıştı. 25 Ağustos günü taarruz hazırlıklarını tamamlamış olarak 26 Ağustos 1922 saat 05.00’i  beklemekteydi. 

Yunan Küçük Asya Ordusu, Korgeneral Hacıanesti’nin emrinde üç kolordu (12 piyade tümeni), bir süvari tümeni ve ordu bağlı birlikleri vardı. Ordu, Kolordu ve İşgal Bölge Komutanlıkları emrinde ayrıca bağımsız 9 adet piyade alayı vardı. 

1’nci Yunan Kolordusu: General Tirkopis komutasında, İki Tümeni ile Afyon kuzeyinde, iki tümeni ile Afyon batısında savunma mevzii işgal etmiştir. Kolordu ihtiyatı yoktur. 

2’nci Yunan Kolordusu: General Diyonis komutasında, üç tümenli bu kolordu, Afyon kuzey batısında ordu ihtiyatında bulunuyordu. 

3’ncü Yunan Kolordusu: Üç tümeni ile Eskişehir’in kuzey, doğu ve güneydoğusunda savunma mevzilerinde, bir alayı ile ihtiyatta bulunuyordu. 

Bilecik Grubu: 3’ncü Kolordudan bir piyade tümeni ve bir müstakil alayı Bursa-Bilecik bölgesinde savunmada idi. 

Ahırdağı üzerinde Toklusivri’de bir birlik, Toklusivri yakınlarında ise 2’nci Yunan Tümeni bulunuyordu. 

Silahlı kuvvetlerin birlik sayısı ve kaynakları sonsuz değildir. Bu nedenle arazinin yapısı, düşmanın tertiplenmesi ve niyeti, beklenen sonuç dikkate alınarak mevcut kuvvet, arazide yerleştirilir. Bunun için birbirinin zıttı olan iki temel yaklaşım dikkate alınır: Kuvvet tasarrufu ve sıklet merkezi.

Kuvvet tasarrufu: Sıklet merkezi bölgesinde kuvveti çoğaltmak için bazı bölgelerde kuvvette yapılan tasarruftur. 

Sıklet merkezi ise; en tehlikeli olarak kabul edilen veya sonuç beklenen bölgede azami kuvveti toplamaktır. 

Türk komutanlığının yapılan hesaplamalara göre yarma bölgesinde beş tümen, yanlarda dört tümen kullanmak gerektiğinden, ordunun elinde ihtiyat kuvveti kalmıyordu. Düşman ihtiyatları cepheye müdahale etmeden taarruzun birinci günü düşmanın cephesinin yarılması ve süvarilerin buradan dalması gerekiyordu. Bilahare Ahırdağı üzerinde bir yol bulununca planda değişiklik yapılarak Süvari Kolordusunun bu yoldan düşman gerisine sızması planlanmıştır.
 
Kati netice yerinde (1’nci Türk Ordusu bölgesinde) 12 piyade ve 3 süvari tümeni toplanacaktı. Böylece 1’nci Türk Ordusu 110 bin kişi ile 40 bin kişilik Yunan kuvvetine, 2’nci Türk Ordusu ise 50 bin kişi ile 120 km.lik geniş bir cephede120 bin kişilik Yunan kuvvetine, taarruz edecekti. Bununla birlikte 13 km genişliğinde Kalecik Sivrisi-Tınaz Tepe arasındaki yarma bölgesinde 15 bin Yunan askerine karşı 90 bin Türk askeri toplanarak 6 kat üstünlük sağlanmıştır.

1’nci Türk Ordusu karşısında mevzide bulunan düşman kuvveti iki piyade tümeni ile bir müstakil alaydan ibaretti. Bir tesadüf eseri olarak 1’nci Türk Kolordusunun karşısında 1’nci Yunan Tümeni, 4’ncü Türk Kolordusu karşısında 4’ncü Yunan Tümeni bulunuyordu. 

Yunan kuvvetlerinin 1’nci Türk Ordusuna karşı bir sıklet merkezi kurmak için asgari iki günlük bir zamana ihtiyaç vardı. Düşman ancak 25 Ağustos günü yığınağı anlayabildi. Fakat 120 bin kişiyi 30 bin kişi olarak tahmin etti. 
 
Düşman kuzeyde Eğret-İhsaniye bölgesinde bulunan ihtiyat 2’nci Kolordusunu güneyde 1’nci Ordu karşısına getirdiği takdirde, düşman mevzilerini yarmak güç, belki de imkansız olacaktı. Bu nedenle yarmadan önce Yunan ihtiyat kolordusunun yerinde kalmasının sağlanması gerekiyordu.

Duruma göre karar verecek olan Yunan Ordusu Başkomutanı Korgeneral Hacıanesti, cephenin uzağında İzmir’de idi. 

Yunanlıların ana ikmal ve stratejik çekilme yolu, bünyesinde demiryolunu da barındıran Afyon-Uşak güzergahıdır. Bu güzergahtaki Yunan mevzileri, derinliği az, uzun bir plato üzerindedir. Bu plato ele geçerse, Yunan kuvvetleri ovaya atılır. Ovaya atılanlar Dumlupınar istikametinde çekilerek, buralarda tutunmak isterse, bu güç olur ve kuzeydeki ana kuvvetlerinden koparılmış olur. Aksi olarak kuzeye çekilirse, İzmir istikameti açılır ve İzmir-Afyon ana ikmal yolundan uzaklaşırlar. Bu durumda asıl kuvvetlerle kuzeye takip yapılırken, bir kısım kuvvetlerle de İzmir istikametinde ilerlenebilir. Yunanlılar batıya doğru çekildiği takdirde takip ve harekatı destekleme yol bakımından daha müsaittir. 
 
Yunan tümenlerinin mevcudu 12-13 bin kişi, Türk tümenlerinin mevcudu 7-8 bin kişidir.  

Yunan birlikleri Türk taarruzundan önce Bursa-Uşak hattına çekilebilirdi. Bu aynı zamanda coğrafyanın da emridir. Bu manevrayı Hacıanesti, Hükümetine teklif etti, ancak kabul edilmedi. Kabul edilseydi Türk ordusunun taarruzu boşa çıkabilir veya Yunan ordusunun kuşatılma imkanı olmazdı.
 
25 Ağustos 1922 günü iki tarafın insan ve silah güçleri şöyledir:
                       İnsan              Tüfek              Ağ.Mk.            Hff.Mk.           Top                 Kılıç
Türk               186.900            98.596             839                 2025               323                 5286
Yunan            195.000            130.000          1002               3125               344                 3000

Taarruz, aktif bir harekettir. Taarruz eden birliğin hedefi karşısındaki düşmanı imha etmektir. Arazi ele geçirmek değildir. Taarruza katılanların ruh hali daha heyecanlı ve umut doludur. Savunma, pasif bir hareket tarzıdır. Bir bölgeyi elde bulundurmayı amaçlar. Korku ve paniğe daha meyillidir. Savunan, taarruz edene tabi bir hareket tarzı benimser. 
Bir birliğin, savunan bir başka birliğe taarruz edebilmesi için taarruz edenin savunandan asgari üç kat üstün olması gerekir. Bunun yanı sıra taarruz edenin asıl taarruz bölgesinde asgari 5-6 kat daha üstün olması arzu edilir. 

Oysa yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere Türk ordusu, Yunan ordusuna karşı kısmen denklik sağlayabilmiştir. Bu zafiyet harp prensiplerinden “siklet merkezi” ve “kuvvet tasarrufu”nun uygulanması ve bununun yanı sıra hesaplı bir risk alınmasıyla giderilmiştir.  

Yapılan muharebelerin sonucunda, yaklaşık 200 bin mevcutlu Yunan ordusunun 120-130 bininin ölü, yaralı veya esir düştüğü tahmin edilmektedir. Türk ordusunun zayiat mevcudu % 6,3 iken, Yunan ordusunun zayiat oranı ise %65 civarındadır. 

Yazarın Diğer Yazıları