Ahmet Küçükşahin

Birinci Dünya Savaşı ve Okullar

Ahmet Küçükşahin

Çanakkale’de binlerce eğitimli genç hayatının baharında vatan uğruna şehit olmuştur. İngiliz resmi tarihçisi Aspial Oglander, “Çanakkale’de Türklerin çiçeği soldurulmuştur” der.

1914 yılında Birinci Dünya savaşı başladığında Osmanlı devletinin nüfusu 23 milyondur. Savaş süresince 3 milyona yakın erkeğini silah altına alınmıştır. İlk planda 20 ile 27 yaş arası eğitim görmüş kişiler askere alınmışken, ihtiyaç oluştukça 18 ve 19 yalındaki gençler de askere alınmıştır.
Silahaltına alınan askerlerden dörtte biri (750 bin) şehit olmuş, yarım milyona yakın (500 bin) asker firar etmiş, 250 bine yakın asker esir düşmüştür.

Birinci Dünya Savaşlarının muharebelerinden birisi olan Çanakkale Muharebesi esnasında düşmanın Çanakkale boğazını aşarak İstanbul’a gelmesi ihtimaline karşı Padişahın, hükümetin ve bazı değerli eserlerin Konya, Bursa ve Eskişehir’e taşınması planlanmıştır. Topkapı Sarayı’ndan bazı eşyalar bezler içine sarılıp üç vagonla Eskişehir’e, devlet hazinesi de Konya’ya nakledilmiştir.

Haydarpaşa İstasyonu’ndan Anadolu yakasına nakledilen zahireler korunaklı camilerde depolanmıştır.
Çanakkale Boğazının geçilmesi durumunda Hükümetin Eskişehir’e taşınması için Haydarpaşa İstasyonunda iki tren sürekli bekletilmiştir.

Tahliye planında İstanbul’da yatılı okullarda kalan 750 kadar kimsesiz çocuğun okullar tatil olsa bile aç kalmamaları için en az bir ay yetecek kadar un, şeker, pirinç, yağ gibi gıda malzemelerini stoklaması ve ilgili personelim okulda istihdam edilmesi sağlanmıştır.

Çanakkale’den yaralıların gelmesiyle birlikte okullar hastane dönüştürülmüştür.  1916 yılı ortalarına kadar İstanbul’daki hastanelerde 100 bine yakın hasta ve yaralı tedavi edilmiştir. Bu kapsamda Balkan Savaşında şehit olan askerlerin kızlarının da öğrenim gördüğü İstanbul İnas (kadınlar, kızlar) Sultanisi gibi, kızların devam ettiği okullar da hastane olarak hizmet vermiştir.

Osmanlı Devletinde okumakta olan öğrencilerden ve yeni mezunlardan askerlik çağında olanların neredeyse tamamı askere alınmıştır. Örneğin, hukuk fakültesinde okuyan 1650 gence askere gideceği için belge tanzim edilmiş ve verilmiştir.
Sultani (Lise seviyesi üzeri) ve idadilerin (lise) mezunları istisnasız askere alınırken okula devam edenlerden son iki sene yani 11 ve 12.sınıflar askere çağrılmıştır. Daha sonra ihtiyaç arttıkça 10.sınıflar da mükellef tutulmuştur.

Tıp fakültesindeki öğretim üyelerinin birçoğu silah altına alınmıştır.

Seferberlik gereği sınıfların boşaldığı Müslüman öğrencilerden sağlık problemleri olmayanların neredeyse tamamı askere gittiği için fakülteler öğrencisiz kalmış. İkinci Meşrutiyetten sonra sayıları belirgin şekilde artan gayrimüslim ve yabancı öğrenciler fakültelerin müdavimleri olmuşlardır.

Edebiyat Fakültesinde yabancı müderris ve muavinleri ile birlikte mevcutları 60’ı geçmişti, ancak ne yazık ki fakültenin toplam kayıtlı asli öğrenci ve mezunları bu rakama ulaşamamıştır. Yani hoca sayısı, öğrenci sayısından fazla olmuştur.

Fen, Edebiyat ve Hukuk Fakültelerinde 20 kadar Alman öğretim üyesi savaş boyunca Türkiye’de istihdam edilmiştir.

İttihat ve Terakki Hükümetinin savaş döneminde yaptığı bir reform, İnas (Kadınlar, Kızlar) Darülfünunu oluşturmak olmuştur. Yani Darülfünun kız öğrencilere açılmıştır. İnas Darülfünunu savaş boyunca süren eğitim döneminde edebiyat ve fen şubelerinde kızlara üniversite eğitimi vermiştir. Beş yıllık eğitim öğretim süresince yaklaşık 150 kadar kız öğrenci kabul edilmiş ve bu öğrencilerin üçte biri üniversiteden mezun olmuştur.

18 Aralık 1918’de kurumlara gönderilen bir hükümet talimatında, Birinci Dünya Savaşında şehit olanların isimlerinin unutulmaması için kurumların (okulların) girişine veya içinde bir levhaya isimlerinin yazılması istenmiştir. (Bu talimatın bir devamı olarak Ankara’da Kara Harp Okulu girişinde bu isimler yazılmış ve bu gelenek sürdürülmeye devam etmektedir.)

Bütün olumsuzluklara karşın savaş ortamının yarattığı iki olumlu konu vardır. Birincisi kızların eğitimi konusunda alınan mesafe, ikincisi ordunun sıhhi hizmet imkanlarının ülkenin en ücra köşesine kadar nüfuz etmesi ve hayatında hiç tabip görmemiş kesimlerin ayağına tıbbı imkanların ulaştırılmış olmasıdır.
Çanakkale’nin Türkiye’ye bıraktığı en büyük miras ise cephede bir çok başarılara imza atan Mustafa kemal’in tanınmasına sebep olmasıdır. Çanakkale’de kazanılan özgüven İstiklal Savaşının da temeli olmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları